eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Dinçer’in eğitimin başına getirilmesi daha anlaşılır hale geliyor
02/08/2011

Dinçer’in eğitimin başına getirilmesi daha anlaşılır hale geliyor

Diyarbakır AKP il başkanı Halit Akvan, Akit yazarı Serdar Arseven’i ziyaret edip Diyarbakır’a en az sekiz imam hatip lisesi istediklerini söylemiş. Yazar, talimat üslubu ile “Yeni Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e sevgilerle” diyerek il başkanının istemini Bakana havale ediyor. (27.7.2011 Akit)

 

Akit yazarının, İHL ve bu okulların öğrenci sayısının artmasına makul bir gerekçesi de var: “Güneydoğu’daki problemi çözmenin ilk şartı ‘kendilerini çaresiz hisseden ve bu histen dolayı örgüt eline düşen’ gençleri kurtarmak.” Bakanın da aynı fikirde olduğundan kuşkumuz yok, mutlaka gereğini yapacaktır. Başbakanın referandum mitinginde söz verdiği yeni cezaevi ile temeli atılır, gelenek olduğu üzere açılışları da cezaeviyle birlikte toplu olarak yapılır.İl başkanının, partisinin bakanına ulaşma sorunu olduğunu sanmıyoruz. Gazetecinin üslubuna, Hükümeti daha dindar bir yola sevk etme arzusunu güçlendirmek için bir sohbeti rica gibi sunup kendini abartması da sayabiliriz.

 

Fakat bizim bu yazıdan çıkarmamız gereken sonuç bu değil: Şaka bir yana, yeni imam hatipler açma önerisini, Kuran kurslarına devamda yaş sınırının kaldırılması fikrinden ayrı düşünmemek gerekiyor. Bunlar, muhtemelen yeni önerilerle birlikte önümüzdeki sürecin temel eğitim politikaları olacak.

 

Milli Eğitimin başına "…Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam’la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum… " (Bilgi ve Hikmet dergisi, sayı 12) diyen Ömer Dinçer’in getirilmesi gittikçe daha anlaşılır hale geliyor.    

 

Liselere ek sınav, “hak” mı şans mı?

Yükseköğretime kayıt hakkı kazandığı halde başarısız olduğu derslerden dolayı kayıt hakkını yitirecek öğrenciler gözetilerek bu yıl da ortaöğretime ek “sınav hakkı” tanındı. Bakan genelgesiyle öğrencilere tanınan bu şans, süreklilik arz ettiği için “hak” olarak adlandırılıyor. Oysa hak, güvenceye kavuşmuş karşılanması zorunlu bir durumu ifade eden hukuki bir kavramdır. Mevzuatta yeri olmadığı halde bakanların kişisel yetkilerini kullanmaları sonucu gerçekleşen kolaylaştırıcılık, aslına bakılırsa hak sayılamaz. Rutine bindiği için biz buna “hak” diyoruz.

Madem Milli Eğitim Bakanları aynı genelgeyi tarihini değiştirerek her yıl aynı dönemde, aynı gerekçeyle yayımlamak zorunda kalıyor, öyleyse bu işe hukuki bir nitelik kazandırmak gerek. Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliği’ne eklenecek bir hükümle, sınav takvimine LYS sonuçlarının açıklanmasından sonrasına denk gelecek şekilde yeni bir sınav icat etmek gerekiyor. Yükseköğretime kayıt hakkı kazanmış öğrencilerin, kasıt olmadığı sürece ek sınavlarda başarısız olduğu görülmüyor. Bu sınavlar, öğrencinin kayıtlı olduğu okullarda yapıldığı için öğrenci her durumda mezun oluyor. Öyleyse, herhangi bir fakülteye kayıt hakkı kazanmış olan öğrenciyi ortaöğretimden mezun saymak bile akıldan geçirilebilecek bir formül olarak değerlendirilebilir.

20 yıldır uygulanmayan mahkeme kararı

“Sıkıyönetim, ilanını gerektiren hallere bağlı olarak yürürlüğe konulan ve bu hallerin ortadan kalkması durumunda sona eren geçici bir rejimdir. Sıkıyönetim rejiminin bu niteliği, sıkıyönetim idaresince alınan önlemlerin sıkıyönetimin kalkmasıyla birlikte sona erdiğinin kabulünü de zorunlu kılar. Başka bir ifadeyle, sıkıyönetim dönemine özgü yetkilerin ve bu döneme dayanılarak alınan önlemlerin bir bölümünün bu dönemin kalkmasından sonra da uygulama alanında kalması bu rejimin ‘geçicilik’ niteliğiyle bağdaştırılamayacağı gibi Anayasanın 13/2. Ve 122. maddeleri hükümlerine göre de mümkün değildir.

 

Yukarıdaki alıntıyı, Başbakan Erdoğan’ın mağduriyetine gözyaşı döktüğü 12 Eylül kıyımına uğramış bir öğretmenin görevine iade için açtığı davayı karara bağlayan idare mahkemesinin karar gerekçesinin girişinden aldım. Bu girişin ardından kararı tahmin edersiniz; mahkeme, göreve iade edilmesi gerektiğini istediği davacıya “mahrum kaldığı tüm maaş ve özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine” hükmediyor.

 

Cevdet Sevinç, 1983’te 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasasına dayanılarak görevinden alınan öğretmenlerden biri. İdare mahkemesi, sıkıyönetim uygulamasının sona ermesiyle tüm tasarruflarının da hükmünü yitirdiğini belirttiği bir gerekçeyle 1991’de tüm özlük haklarıyla birlikte görevine iade kararı verdi. Sevinç, Mayıs 1991’de görevine başladı; fakat sayısız başvurusuna rağmen o günden beri, yani 20 yıldır özlük haklarını alamadı. Geçen ay emekli olmak için başvuruda bulundu, bu ayın sonunda da emekliliğe ayrılacak; tabi özlük hakları iade edilmediği için akranları 34 yıl üzerinden emekli olacakken o 25 yıllık bir öğretmen olarak emekli olacak. Alamadığı maaşlarına emekli ikramiyesine yansıyacak farkı eklediğimizde ortaya çıkan kaybın bir memur için ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok.

Cevdet Sevinç, durumunu daha açık bir şekilde izah eden 28.2.2011 tarihli son dilekçesini Milli Eğitim Bakanlığına iletilmek üzere Mersin Milli Eğitim Müdürlüğüne verdi. Yolda başına bir iş gelmemişse dilekçe, Sosyal Güvenlik Bakanlığı da yapmış olan Ömer Dinçer’in ilgisini bekliyor. Bu dilekçe, uygulamakla yükümlü olunan bir yargı kararının yerine getirilmesinin yanı sıra Ömer Dinçer’e 12 Eylül ruhundan ayrılma fırsatı da sunacak. Bakalım Dinçer,  altı hükümet bir o kadar eğitim bakanı döneminde bir türlü uygulanmayan mahkeme kararını yerine getirecek mi? Anımsatmakta yarar var: 12 Eylül’le hesaplaşmak isteyen her kimse, önce yasa gerektirmeyen uygulamalara son vermek zorundadır. Aksi halde inandırıcılığı kalmaz.



1677 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020
“Tabula rasa” - 24/04/2020
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020
Ağa'nın Adaleti - 23/02/2020
 Devamı