eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
BDP, derslerin Elhamdülillah Müslümanım'la başlamasında problem görmedi
03/04/2012

"Madde 9- 1739 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin mülga birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

'İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarından oluşur. Ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarında lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokul ve liselerde, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur. Bu okullarda okutulacak diğer seçmeli dersler ile imam-hatip ortaokulları ve diğer ortaokullar için oluşturulacak program seçenekleri Bakanlıkça belirlenir.'"

Kimi liberaller, muhalefetin değilse bile, bilim insanlarının kaygıları dikkate alınır bazı maddeler Meclis görüşmeleri sırasında önergelerle değiştirilir diyerek iyi niyet pompalarken kesintili eğitim teklifinin 9. Maddesi yukarıdaki gibi değiştirildi. İlk tepki Kamer Genç’ten geldi. Oturduğu yerden fırlayıp “Orada, bu kürsüye gelirken yemin ettiniz Anayasa'ya, laikliğe sadakat göstereceğinize.” dedi. Sonra BDP grubu adına Hasip Kaplan konuştu “Birisi din, inanç, diğeri dil, kültür; bunlarda yasak olmaz.” dedi. Kaplan’ı dinleyenler dinin Türkiye’de Kürtçe muamelesi gördüğünü sandı. Kaplan tecrübeli bir politikacı mutlaka neyi niçin yaptığını biliyordur; özgürlük kapsamında ele aldığı Kuran hıfzı dersinin MHP önerisi olduğunun farkında olarak…

Hasip Kaplan 29 Mart günü AKP Grubu tarafından hoşnutlukla karşılanan bu konuşmayı yaparken anadilinde eğitimin bir hak olduğunu ve bu hakkı uğruna mücadele edeceğini hukukuna işlemiş olan Eğitim Sen, GMK bulvarında polis çemberi altında eğitimi bilimsellikten tamamen uzaklaştırılacak yasa teklifine karşı direniyordu. Evet, haksızlık etmeyelim, bazı BDP milletvekilleri alanı ziyaret ederek eyleme destek verdi; hatta Ertuğrul Kürkçü, bibergazına maruz kaldı ve o alandan aldığı mesajı Meclise götürüp tutanaklara geçirdi. Fakat hepsi bu kadar. Daha ilgincini söyleyim mi; MHP, AKP’lilerin kendilerinden kopya ettiğini söylediği seçmeli Kuran ve Peygamber’in hayatı dersini getiren maddeye rağmen oylamaya katılmadı (bir milletvekili katıldı o da çekimser oy kullandı). Buna karşın oylamaya katılan 8 BDP milletvekilinden 5’i olumlu oy kullandı. AKP 5 oya muhtaç değildi, fakat bu beş kişi genel siyasi tutumlarını deklere edebilecekleri bu fırsatı değerlendirmeyi yeğledi. Ancak 3 kişi hariç diğerleri (“sosyalistler” dahil) oylamaya katılma ve hayır deme gereğini/cesaretini gösteremedi. Bağımsız milletvekili Levent Tüzel ise tam bağımsızdı; Eğitim Sen genel merkezine destek ziyaretinin dışında yasa görüşmeleri sırasında ağzını açıp bir tek söz söylemedi, kayıptı. (Kamer Genç sosyalist olsaymış diyorum…)      

Kısacası BDP, yasa karşısında sivil ve entelektüel müttefiklerini tatmin edecek bir duruş sergilemedi. Bu tavrıyla bölgesel olmayan demokratik taleplere karşı ilgisinin sınırlı olduğunu gösterdi. Tartışılacak bir tutum; Andımız’ın kaldırılmasına dönük BDP istemine destek çıkanlar haklı olarak soracak şimdi: ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım’la elhamdülillah Müslüman’ım arasında ne fark var’ diye. Ben de soruyorum, birinden birine evet diyenler arasındaki fark nedir?  

 ‘Kürtçe din dili değil, dini kavramları bu dilimizle izah etmenin imkânı yok, Kürt vatandaşlarımız İslam dinini doğru dürüst anlayıp gereğini yapabilmeleri için Türkçe’yi en iyi şekilde öğrenmelidir.’ BDP ne yaparsa yapsın pek yakında bir ilçe kongresinde Bülent Arınç’ın benzer bir ifadeyle belirmesini engelleyemeyecektir.

***

KESK’in yükselişi

Hiç kuşkusuz, kesintili eğitim yasasına itirazını en etkili şekilde dile getiren kuruluş Eğitim Sen ve bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) idi. Özellikle Eğitim Sen, üyelerini ve kamuoyunu bilgilendirme konusunda elinden geleni yaptı. 28 – 29 Mart’ta iki günlük eylemli greviyle de yasa ile tamamlanacak olan eğitimdeki dönüşümün takipçisi olacağını gösterdi.

Eğitim Sen’in yasa teklifine karşı takındığı akılcı ve dinamik tutumun toplumda sempatiyle karşılandığını görüyorum. Sendikayı fazlasıyla politik olmakla eleştiren fakat yasa teklifini olumlu bulmayan muhaliflerinden bile takdir aldı. (Genel Başkan Ünsal Yıldız’ın katıldığı tv tartışmalarındaki performansının payını da belirtmeliyim. Genel Başkan ‘Solcular bir araya gelmeden, bağırıp çağırmadan konuşamazlar mı?’ diyenlere yanıt olacak üslup ve bilgiyle programların etkili katılımcısıydı.) Bu, Eğitim Sen’i ve doğal olarak KESK’i toplum nezdinde yeni bir konuma çekebilir.

Şunu demek istiyorum: AKP bürokrasisi, yasanın yürürlüğe girmesiyle AKP’nin tanımladığı İslami ölçütlere uymayanları (laikler, Aleviler, ateistler vd.) sindirmek üzere yeni uygulamalar icat edecek. Tamamen radikal dinci grupların etkisine giren AKP, yeni yasal düzenlemelerle toplumu tümüyle dini kuşatma altına alacak ve kaçınılmaz olarak dışlanan ötekiler birinin çevresinde toplanma yoluna gidecek. Din, liberal faşizmin birinci baskı aracı olma konumuna yükseldiğine göre geçmiş deneyimlerini konuşturmaktan çekinmeyecektir. Çoktandır evler işaretleniyor… Bu durumda ezilenler, horlananlar, baskıya maruz kalanlar koruyucu bir güvence sunamayacağı belli olan parlamento yerine parlamento dışı muhalefet geleneği olan demokrat sivil kuruluşlara yönelebilir.  Polise, savcıya, jandarmaya, hakime sığınılamayacağına göre yobaz baskısına dayanamayan kesimler derdini anlatabileceği, sığınabileceği sivil önderlik ararken önce güvenebileceği öğretmenine koşabilir.

Abartmıyorum; KESK’in en büyük bileşeni olan Eğitim Sen, yasa karşısındaki tutumunu, bir öğretmen örgütü olarak müdahil olma hakkını kullanmak kadar öğrencilerinin, velilerinin yani toplumun duyarlılığını da görerek belirledi. Ayrıca sendikal faaliyetini engellemeye dönük tüm saldırılara rağmen harekete geçirebileceği örgütlü bir gücü olduğunu da gösterdi. Diyeceğim KESK’in halkla buluşması, onu muhalefetin çekim merkezine dönüştürebilir. Tabi bu aynı zamanda hükümetin hışmının çekim merkezi olmak da demek.

***

Türk Eğitim Sen’in suskunluğu

Türk Eğitim Sen, üye sayısı bakımından eğitim işkolunun ikinci büyük sendikası. Bir tanımlama yapmak gerekirse milliyetçi sağcı; fakat sade milliyetçi değil, aynı zamanda Sünni İslam geleneğinden besleniyor. Türklerin Sünni İslam olduğu ya da olması gerektiğini düşünüyor. Bir sendika olmasına rağmen temsil ettiği kitleye yönelik saldırılara karşı tutumunu milliyetçilik ve Müslümanlık ekseninde belirliyor. Ancak kodlarına hakim olan din olgusu söz konusu olduğunda kesintili eğitim yasa teklifinde olduğu gibi tavrını dinden yana koyuyor; ve bu tutumu onu, her daim Eğitim Bir Sen’in payandası olmaktan kurtaramıyor.

Bazen, Türk Eğitim sen’i AKP’li Eğitim Bakanlarıyla tartışırken görüyoruz. Kimi hükümet uygulamalarına itiraz ediyormuş gibi sesini yükseltiyor. Hepsi yalan, gürültüsü hükümetin gözde sendikası Eğitim Bir Sen’le alan kavgasından öte bir şey değil. Aynen MHP gibi… Eninde sonunda AKP’nin kuyruğuna takıldıktan sonra Türk Eğitim Sen’e hâlâ gerek duyulması şaşırtıcı bir durum. İyi niyetli, laik, çağdaş değerleri benimsemiş üyeleri, sendika yönetiminin her kesimden insanın müdahil olduğu yasa teklifi karşısındaki tepkisizliğini sorgulamayacak mı acaba?



1684 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020
“Tabula rasa” - 24/04/2020
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020
Ağa'nın Adaleti - 23/02/2020
 Devamı