eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Bakanlar değişir, Bakanlık değişmez
01/02/2013

 

Zorunlu eğitim süresinin bölünerek 4+4+4 olarak düzenlenmesi, zorunlu din dersinin yanına seçmelisinin eklenmesi ve eğitimde performansa dayalı değerlendirme sistemine geçilmesi 18. Milli Eğitim Şurası kararlarıydı. Şura, daha sonra yasallaşan bu projelerin meşruiyet ayağı olarak toplanmıştı. Fakat dönemin Bakanı Nimet Çubukçu (Baş), AKP açısından süreci yönetebilecek gibi gözükmüyordu. İslam’ın piyasa ile ilişkisini Hükümet adına kurgulayan kurmaylardan biri olarak Ömer Dinçer, zor geçecek dönemi atlatmak üzere Bakanlığa çekildi. Bu atama, aynı zamanda yargı kararları ve Alevi Çalıştaylarından umutlanıp zorunlu din dersi uygulamasının seçmeli olmasını dillendirenlere Erdoğan’ın ‘boşuna umutlanmayın’ deme yerine kullandığı bir sözdü.

Ömer Dinçer’in bakan olarak atanmasını yorumladığım 12 Temmuz 2011 tarihli yazımda “Din dersinin seçmeli olması tartışma konusu yapılmayacağı gibi 18.Milli Eğitim Şurasının kararlarını uyguluyorum diyerek zorunlusunun yanına bir de seçmelisi eklenecek” demişim; bir yıl sonra bir yerine iki eklendi. Sağlık kurumlarında olduğu gibi eğitim kurumlarında çalışanların da performanslarına göre ücretlendirileceği; göreve kabul, yükselme, atama ve yer değiştirmede özel şirketlerdeki gibi piyasa kurallarının işletileceği Performans Yönetim Sisteminin pilot uygulaması ise 16 ilde devam ediyor. Demek istediğim Dinçer, bu büyük projenin adamıydı, görevini tamamladı ve gitti.

Dinçer’in Bakanlıktan alınması, öğretmenlere hakarette bile üslup birliği içinde olduğu Başbakanının onu başarısız bulmasıyla ilgili değil. Erdoğan, din eğitimi uğruna yapılan 4+4+4 düzenlemesine ve ortaya çıkardığı ek sorunlara gelen beklendik tepkiyi geri adım atmadan sindirtmek istiyor. Başbakan, içinden çıkılamaz hale gelmiş eğitim sorunlarıyla, halkın gözünde kendisi sorun olmaya başlamış Dinçer’i birbirinden ayırarak asıl problemi gizlemeyi de amaçlıyor. Bununla birlikte ataması yapılmayan, okulunda norm fazlası durumuna düşen, eş durumu mağduru, yöneticilik beklentisi karşılanmayanlar arasında sorununun Dinçer’le beraber gittiğini düşünen epey bir eğitim çalışanının umudu da tazelenmiş olacak.

Erdoğan, bütün bu hesaplarının yanı sıra makul bir cumhurbaşkanı adayı görünümü sergilemek de istiyor; Kürt sorununun ardından en çatışmalı alan olan eğitimde de çatışmasız bir döneme bu nedenle ihtiyaç duyuyor. Yorgun savaşçısının yerine Şirin Baba görünümlü Nabi Avcı’yı atamakla Erdoğan bu ihtiyacını karşılamış olacak. Çoğu kişi, Avcı’nın, bugün yaşadığımız eğitim sorunlarının kurmaylarından biri olduğunun farkında değil. Bundan dolayı biraz da medya desteği ile ondan iyimserlik çıkarmaya çalışan az değil. Yeni Bakan, sınavların adı, öğrenci kıyafetlerinin rengi, atama yer değiştirme takvimi gibi biçimsel ve magazin değeri yüksek konularla oyalanıp derin konulara girmekten kaçınacak. Bu da eğitimde kısmen sakin bir dönem geçirilecek demek. (Şu sıralar sükunet demek, süreyi daha az zararla atlatmak anlamına gelmektedir.)

Sınavların ve dershanelerin eğitim sistemi üzerindeki vesayetine son verilmeyecekse, öğrenci başına kamu harcaması artmayacaksa; eğitim, satın alma gücü oranında alınabilen hizmet sektörü olmaktan çıkmayacaksa; dinsele uygunluk müfredat ve ders kitabı içeriklerinin belirleyici ölçüt olmaya devam edecekse, başta öğretmenler olmak üzere eğitim çalışanları arasında ayrımcılık sürüp gidecekse; gırtlağına kadar yolsuzluğa, usulsüzlüğe batmış (FATİH gibi) materyal sağlamakla görevli birimler denetim altına alınmayacaksa… Velhasıl, eğitim toplumsal amaçlara hizmet edecek erdemli bireyler yetiştirmeyecekse (ki bunlar böylece devam edecek) bakanın adı Ömer olmuş Nabi olmuş ne fark eder.

 

Köpek milliyetçiliği

Almanya’nın Hamburg Eyalet Meclisi, 2000’de Köpek Mevzuatı’nda yaptığı bir değişiklikle Kangal köpeklerin sahiplenilmesini yasaklamış. Gerekçe, saldırgan ve insan dostu olmamaları. Eyalet Mahkemesine açılan bir dava sonunda bu karar 2003’te kaldırılmış. Hayvanlar ve İnsan Yaşamı konulu toplantıda duyduğum bu eski haberi yazı konusu yapmamın nedeni, konuşmacının bu olayı milliyetçilikle açıklamasıydı. Almanlar, Kangalları saldırgan diye yasaklarken kendi kopek cinsleri olan Alman Kurdu’nu korumayı amaçlamışlar.

Alman Kurdu’nu da Kangal’ı da az buçuk bilirim, her köpek gibi açık bir tehdit sezmediği sürece ikisi de insanlara zarar vermez. İlla da ikisi arasında bir karşılaştırma yapılacaksa Kangal, Alman Kurdu’ndan daha ağırbaşlıdır. Belli ki Köpek Mevzuatı’nı hazırlayan Almanlar açıkça Türk’ün Kangal’ını Alman’ın Kurdun’a eşit sayamayız diyerek ayrımcılık yapmışlar.  İnsanı soyuna göre tasnif eden milliyetçiliğin varacağı son nokta bu olsa gerek.

.




2096 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020
“Tabula rasa” - 24/04/2020
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020
Ağa'nın Adaleti - 23/02/2020
 Devamı