eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji

65 Mıchael W. Apple (Çeviri)

COVID-19, METALAŞTIRMA VE ELEŞTİREL EĞİTİMİN YOK OLUŞU

Mıchael W. Apple


Çeviri: Alper Hacıoğlu&Nurcan Korkmaz 

 (English)

COVID-19 krizi ABD ve diğer birçok ülkede yıkıcı sonuçlar yaratmaya devam ediyor. Kriz çok sayıda insanın hayatını ve gerçekliğini değiştirdi. Bu tür salgınlar bazı açılardan eşitleyicidir. Hastalık ve ölümle ekonomik yelpazedeki tüm insanlar karşı karşıya gelir. Ancak böyle söylemek, çok fazla sayıda insanın epistemolojik ve politik/ekonomik bir sis içinde yaşamasına yol açar. Bu gerçekliklerin hala çarpıcı bir biçimde eşitsiz olduğunu sürekli olarak hatırlamamız gerekir. Azınlıklar ve yoksul insanlar, sadece sağlık hizmetleri açısından değil, yaşamlarının tüm yönleriyle hastalığın en kötü sonuçlarına maruz kalmaya çok daha yatkındırlar. Mülteci kamplarında, gecekondu mahallelerinde, yoksul kırsal ve kentsel topluluklarda, savaş bölgelerinde ve daha birçok yerde yaşayan insanlar, daha zengin ve daha güvenli koşullarda yaşayanlardan çok farklı koşullar altında salgınla karşı karşıyadır. Aynı zamanda, işçi sınıfından çok sayıda kişinin, fakirlerin ve vatandaşlık belgesi olmayan sığınmacıların, tabii ücretli bir iş bulabilecek kadar“şanslılarsa” eğer, bir sonraki ayı zor getirirlerken virüse karşı koruma olarak “evde kal”maları mümkün değildir. Ancak  bu birbirinin aynı olan işlerin birçoğu çalışanlara fiziksel koruyucu ekipman sağlamadığı gibi sağlık sigortası da sunmaz. Bu durumda karşınızda olan tek seçenek ya çalışmak ya da aç kalmaktır.

Sağlık krizi ve diğer toplumsal krizlere karşılık olarak, önemli kurumlar kapatıldı. En önemlileri arasında da hem özel hem de devlet okulları, kolejler ve üniversiteler bulunmaktadır. Ancak bu kurumların kapatılması bu kurumlarla ilgili bir dizi toplumsal ve eğitimsel sorumluluğu ortadan kaldırmadı. Bu sorumluluklar içinde önemli kabul edilen içeriklerin öğretimi, o içeriğin sorgulanması, normalde okulda kahvaltı ve öğle yemeği verilen çok sayıda yoksul öğrenciye yiyecek sağlanmaya devam edilmesi, engelli öğrencilerin çeşitli ihtiyaçlarına dürüstçe ve özenle yanıt verme ve çok daha fazlası yer almaktadır. Ve burada da bir yandan mevcut eşitsizlikler yeniden üretilirken bir yandan da yeni eşitsizlikler üretilmektedir.

Bu gerilimlerin ve eşitsizliklerin görüldüğü alanlardan biri evde eğitimin artmasıdır.  Amerika Birleşik Devletleri'nde ve diğer bazı ülkelerde okulların kapatılmasıyla, genellikle çok belirsiz ve deneme amaçlı hibrid bir eğitim şekli geliştirilmektedir. Bu uygulamaların sonucunun ne olacağı henüz tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca, evde eğitim topluluğunun/topluluklarının tamamını sadece şu anda yaşadığımız krizle ilgili olarak yargılamak adil olmayacaktır. Ancak, eleştirel öğretim ve müfredat üzerinde ve genel olarak eğitim kurumları üzerinde çok gerçek ve kalıcı etkileri olabilecek bir dizi konuyu gündeme getireyim.

1) Evde eğitimin (temel olarak okul sisteminin ve müfredatının az çok düzenli bir şekilde eve girdiği uzaktan eğitimin bir çeşidi) şu anda geliştirilmekte ve kullanılmakta olan hibrid biçimleri eğitimin ekonomi politiğini değiştirebilir. Büyük kurumsal yayıncılar ve medya holdingleri zaten evde eğitimciler ve uzaktan eğitim için materyal üretme işine katılıyorlar. Hemen hemen tüm eğitim materyallerinin elektronik olarak çocukların evlerine - veya en azından bilgisayarı ve internet bağlantısı olan çocuklar ve gerçek anlamıyla bir evleri olan ve “evsiz olmayan çocuklar”a- gönderilmesi ile özel yayıncıların önceden paketlenmiş bir müfredatı metalaştırması ve satması için pazar fırsatları olağanüstü yollarla çoğalacaktır. Bunun çelişkili etkileri olabilir. Evi ve dolayısıyla tüm eğitim sürecini daha da kârlılık merkezi haline getirebilir. Müfredatın büyük bir kısmı metalaştırıldığı ve öğretmenlerin ders içeriğini kişisel olarak dönüştürmesine tabi olmadığı için öğretmenleri vasıfsızlaştırabilir. Öte yandan, bu durum, öğretmenlerin materyalleri birbirleriyle elektronik olarak paylaşmaları ve başarı öykülerini anlatmaları ve çeşitli medya araçlarıyla yaymaları için fırsatlar yaratabilir. Birçok öğretmen bunu zaten yapıyor. Ama bu olasılıkları romantikleştirmeyelim. Metalaşma ve kâr, eğitimde giderek daha güçlü dinamikler haline geliyorlar ve şimdi bunun sonuçları hakkında daha ciddi düşünmek akıllıca olacaktır.

2) Başka bir gizli ama olumlu etki, çok sayıda ebeveynin ve topluluk üyesinin, öğretmenlerin gerçekte oynadığı hayati rollerin ve onlardan vermeleri istenen entelektüel emek ile bakım emeğinin saygı ve desteği nasıl hak ettiğinin farkına varılmasıdır. Öğretmenlere ve sendikalarına oldukça saygısız olan muhafazakâr ve neoliberal politikaların eğitim politikalarının büyük bir kısmına egemen olduğu bir dönemde, bu, öğretmenlere işlerini yapmaları için gerekli olan finansal ve duygusal desteği sağlamanın önemi hakkında daha fazla fikir verebilir. Bu, yeni nesiller arasında öğretmen olmaya yönelik ilgi ve albeninin yenilenmesini sağlayabilir. Ezilen topluluklar ve öğretmen aktivistler arasında yeni ve daha güçlü ittifaklar kurmak için de kullanılabilir.

3) Öte yandan, şimdi evlerde sunulan hibrid eğitim biçimleri aracılığıyla gerçekleşebilecek olan müfredatın metalaştırılması ve öğretimin standardizasyonu, bunun tersi bir etkiye sahip olabilir. Bu tür evde eğitim düzenli hale geldikçe, öğretim giderek daha gayri-şahsi ve makinelere bırakılan bir şey haline gelerek anonimleştirilebilir. Bu tür bir eğitimde, öğrencilerin ihtiyaçları, dilleri ve kültürleri ile bireysel olarak ilgilenmeye yer yoktur. Her gün yanınızda bulunan çocuklarla yoğun bir kişisel ilişki kurmayı gerektiren öğretmenliğin, yavaş yavaş daha rutin bir şeye dönüşmesine neden olur. Bu, devlet okullarının itibarsızlaşmasına yol açarken  özel okul arayışlarının artmasına yol açabilir.

4) Başka bir makalemde tartıştığım gibi (Apple 2006; 2013), evde eğitim  ciddi biçimde tartışmalı bir uygulamadır. Evde eğitimin öğretim kalitesi, gerçekte ne öğrettiği, hesap verebilirliği ve neyin iyi uygulama olarak kabul edileceği, yeni nesillerin çeşitliliğe sahip bir topluma olan bağlılığı nasıl sağlayacağı ve diğer birçok konuda büyük endişeler bulunmaktadır. COVID-19 krizi, okul sistemlerini eğitimi okuldan hızlıca eve kaydırmaya zorladı. Bu, sözü edilen kaygıların farkında olmayan anne-babalar ve topluluk üyeleri için, evde eğitimin daha kabul edilebilir görünmesine neden olabilir. Bu durum, aynı zamanda demokrasinin de-sosyalleşmemesine (toplumsallıktan uzaklaşmasına) yol açabilir, böylece demokrasi basitçe “tüketici seçimi”nin sahiplenici bireyciliği haline gelir.

5) Kriz nedeniyle evde eğitime geçişte ABD ve diğer toplumlara hâkim olan ekonomi, istihdam, barınma ve sağlık yapıları ve kaynakları tarafından üretilen eşitsizlikler, her geçen gün daha da belirginleşmektedir. Eğitimciler, ebeveynler ve öğrenciler bu durumun kesinlikle farkındadırlar. Bunu ciddiye almak elbette çok önemlidir. Bununla birlikte, endişelenmemiz gereken, üretilecek başka farklılıklar ve eşitsizlikler de vardır. Çoğu okul, kamusal alanın bir parçasıdır. Görevleri sadece “resmi” içeriği ve onun hedeflerini ve değerlerini öğretmek (ve meydan okumak) değil, aynı zamanda çeşitliliğe saygılı, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eşitsizliklerini kesintiye uğratan, tamamen eleştirel ve katılımcı vatandaşlığa dayanan daha büyük bir sosyal topluluğun normlarını da öğretmektir. Neyse ki okulda öğretilecekleri içeren bu liste, toplumdaki hareketler tarafından daha belirgin yeniden dağıtım, tanıma ve temsil biçimleri için genişletilmiştir. Eğitimin okuldan eve geçişinin olası normalleşmesi ve kabullenilişiyle, bu daha eleştirel demokratik hedeflerin çoğunu kaybedebiliriz. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, kamusal ırkçılık, nefret suçları, Batı'da Müslüman karşıtı duygu ve politikalar, antisemitizm, göçmen karşıtı politikalar, homofobik ve ataerkil duyguların artması göz önüne alındığında, daha belirgin demokrasi biçimlerine bağlı olmayabilecek eğitim biçimlerini normalleştirirken çok dikkatli olmalıyız.

6) Burada ele alınması gereken sadece siyasi konular değildir. Ayrıca, hangi bilginin ve bilme yollarının “önemli” olarak değerlendirileceğine dair epistemolojik endişeler de vardır. Yoksul ve azınlık çocuklarının gittiği birçok okulda, sınava hazırlık vurgusunun kolayca test edilemeyen veya “ekonomik açıdan önemli” olarak görülmeyen konuları ortadan kaldırdığını hepimiz biliyoruz. Daha varlıklı ebeveynlerin ekonomik, kültürel ve sosyal sermayesi, ailenin çocuklara bir dizi okul dışı ve okul sonrası deneyim sunma fırsatına sahip olması sayesinde bu durumu telafi etmektedir. Okul kapanışlarıyla başa çıkmak için kullanılan hibrid ev tabanlı uzaktan eğitim modellerinin gizli etkilerinden birinin, halihazırda minimize edilmiş veya hatta kaybolmuş konulara yönelik dikkat eksikliğini daha da arttırıp artırmadığını sorgulamalıyız. Bu, , okullar “normale döndüğünde” bu konulara daha merkezi bir yer verilmesini zorlaştırabilir, zira özellikle ekonomik olarak toparlanma sürecinde ekonomik argümanlar daha da belirgin hale gelecektir. . Daha önce belirttiğim metalaşma ve rutinleştirmeye eklendiğinde, eleştirel eğitimciler için en zararlı etkilerden biri, ciddi bir eleştirel müfredatı ciddi şekilde eleştirel yollarla öğretmenin zorluğunun artması olacaktır.

7) “Eğitim Toplumu Değiştirebilir mi?” (Apple 2013), kitabımda, aktivist eğitimcinin görevlerinden birinin arasında “olumsuzluğa tanıklık etmek” - yani  olup bitene dair gerçeği söylemek - olduğunu savunuyorum. İçinde yaşadığımız bu genellikle tehlikeli ve baskıcı koşulları hemen değiştiremesek bile, yine de etkilerinin gerçekte ne olduğunu belgelemeliyiz. Ayrıca bu koşullar hiçbir zaman topyekün tehlikeli ve baskıcı değildir. Eğitimde karşı-hegemonik çalışmanın devam ettiği ve edebileceği çelişkiler, alanlar yaratmaktadırlar. Bunun farkına varmak, bizi başka bir göreve, inşa edilen ve savunulan eleştirel demokratik uygulamaların “eleştirel sekreterleri” gibi davranmaya, onları halka duyurmaya ve onları savunmaya yardımcı olmaya götürür (bkz. Apple, Meshulam, Liu, Gandin ve Schirmer 2018). Bu elbette öğretmenler, topluluk aktivistleri ve bu işi yapan diğer kişilerle dayanışma içinde hareket etmemizi gerektirir. Dolayısıyla, çabalarımız sadece söylem düzeyinde kalamaz.

Burada değinebileceğim daha birçok nokta var. Ancak buradaki yorumlarımın, konuları eğitimsel ve daha geniş sosyal/ekonomik ortamı kökten değiştiren bir bağlamda konumlandırmakta yararlı olacağını umuyorum. Bu konularla başa çıkmak kolay olmayacak. Ve Türkiye'de, ABD'de ve diğer birçok ülkede birçok insanın farkına vardığı gibi  eleştirel eğitimi canlı tutmak risklidir. Buna yanıt olarak, kendi çabalarımı yönlendiren bir dizi politik soruyu kendime hatırlatıyorum: “Şimdi değilse, ne zaman? Ben yapmayacaksam, kim yapacak?” Bu sorulara nasıl cevap vereceksin?

Kaynaklar

Apple, M. W. (2006). Educatingthe “Right” Way: Markets, Standards, God, andInequality (2ndedition). New York: Routledge.

Apple, M. W. (2013). Can EducationChangeSociety? New York: Routledge.

Apple, M. W., Gandin, L. A., Liu, S., Meshulam, A. &Schirmer, E. (2018). TheStruggleforDemocracy in Education: LessonsfromSocialRealities. New York: Routledge.

 


Yorumlar - Yorum Yaz