Pandemiden sonra eğitim
Ünal Özmen
Kitlesel risklerin kitlesel bilinç ve tutum değişimini tetikleyeceğini, Covid-19 virüsünün neden olduğu pandeminin toplumsal yapıların küresel düzeyde yeniden şekillenmesine yol açacağını düşünenler az değil. Hayatın, hayatta kalmaktan ibaret biyolojik varlığın sürdürülmesine indirgenip, tüketim alışkanlıklarının ve bunun sonucu olarak üretim biçim ve ilişkilerinin (ekonomik) değişime uğrayacağı kuşku götürmez bir gerçektir. Sürecin bu yönde ilerleyeceğini iddia edenlerin bu yeni durumun siyasal sonuçlarına ilişkin öngörülerini İki gruba ayırabiliriz: (1) "Hayatta kalma" mücadelesi, içgüdüsel (hayvani) tepkilerle karar verme eğilimini tetikleyecek ve otoriter yönetimler güçlenecek. (2) İnsan hayatını tehlikeye atan ve risk yönetimi başarısız bulunan politikaları sorgulayan kitleler, evrensel dayanışma içine girip yeni ve demokratik bir sürecin kapısını aralayacak. Üçüncü ve muhtemel gözüken bir diğer şık mevcut durumun korunması; ‘Yok bir şey, normal hayatınıza dönün!’ denilerek hiçbir şey olmamış gibi hayata kalınan yerden devam edilmesi birinci şıkkın gerçekleşmesi anlamına gelir. 'Dikkat ederek kaldığınız noktadan devam edin' denen "Yeni normal" başka anlama gelmez.
Üretim biçimlerini tüketim alışkanlıklarının belirledigi bir süreçteyiz. Mevcut tüketim alışkanlıklarımızdaki değişimin üretim biçimini ve servet edinme yollarını ve sahiplerini değiştirmesi de kaçınılmazdır. O nedenle kapitalizm, edinmeniz için yarım asrını verdiği alışkanlıklarımızın değişmesine kolay kolay rıza göstermeyecektir. Daha çok ve anlamsız tüketim çılgınlığını tahrik etmeye devam edilecek. Trump, Amarikalı otomobil üreticilerine daha çok fosil yakıt (petrol) tüketen güçlü araçlar üretmelerini salık verirken bunu yapmaya çalışıyordu. Petrole bağlı ABD ekonomisinin ayakta kalabilmesi için ABD vatandaşlarının emisyonu düşürmemesi lazım. İlginçtir ki Trump’ın çağırısı tüketicilere değil üreticileredir; çünkü halkın, verileni tüketeceğinden kuşku duyulmuyor.
Ya hayatta kalma içgüdüsü tüketim alışkanlıklarını etkiler, insanlar ihtiyaçlarını ihtiyaç duydukları kadar tüketir, telaşla makarna stoklayanlar yarına kalması olanaksız günlük fast food tüketiminden uzaklasırsa? O zaman iş değişir; üretimden gelen gücünü kullanamayan toplum, tüketimin de bir gücü olduğunu fark edebilir. İşte bu kapitalizmin felaketi olur. Kapitalizm var gücüyle mevcudu korumaya çalışıyor. Bu nedenle Türkiye'nin İslamcı iktidarı, konut kredi faiz oranıyla halkını tatil kredisi kullanmaya teşvik ederek sistemin ayakta kalmasını (ABD için bu petroldür) sağlamaya çalışıyor. Neoliberal hükümetlerin, pandemi koşulları ortadan kalkmadan parasal teşviklerle halkı günlük yaşamına dönmeye zorlanmasını, "normalleşme" çağırı ve çabasını, insanların gerçek anlamda kendi normallerine dönme olasılığının gerilimli telaşının belirtisi saymak gerekir.
Sistem, bir taraftan "normale" dönmeyi teşvik ederken öte yandan pandemi önlemleri kapsamındaki "sosyal mesafe"nin korunmasına ve hatta mesafenin daha da uzatılmasına özel bir önem veriyor. İnsanlar arası teması kesme konusundaki bu özel çaba, demokratikleşmeye, krizin faturasını kontrol etmeye fırsat sunan toplaşıp toparlanmayı engelleme niyetinden kaynaklanıyor. Neoliberalizmin en çok korktuğu bu, topluluk olma. Onun için bütün toplanma alanlarını dağıtırlar. Pandemi koşullarının zorunlu uygulaması uzaktan eğitimi kalıcı olarak dijital platformlardan sürdürme ısrarı, bireylerin hiçbir hal ve şartta yüz yüze gelip temasta bulunmalarının engellenmesinin yolu olarak görülmeli.
Pandemi döneminde teknolojik araçların olanaklarıyla yürütülen uzaktan eğitim, zorunluluğun sonucu olsa da neoliberal eğitimin maliyet, zaman, küresel kültürün ulusal müfredatlara sızması ve toplum bilincini tek merkezden oluşturma, insanlar arası ilişkiyi zayıflatma gibi yönelimlerine yeni fırsatlar sunmuştur. İnsanlar arası mesafeyi uzatan teknolojik her uygulama toplumsal yaşamı olumsuz yönde etkilese de teknoloji, sonuçlarıyla değil, sağladığı kolaylıkla akılda kalır, kabul görür. Suyun çeşmelerden akmasının sağladığı kolaylık karşısında köy kadınlarının sosyalleşmesinin sekteye uğradığını dile getiren Kathimerini (Yunanistan) yazarına hak vermemezlik edemeyiz.
Teknolojinin sağladığı kolaylık, teknolojik aletlerin olur olmaz yerlerde insan ilişkilerinin düzenlenmesinde kullanımının yol açtığı olumsuzlukları görmeyi engelliyor ve neoliberalizmin insansızlaştırma planına muazzam bir meşruiyet sağlıyor. Uzaktan eğitimin iş yaşamında da uzaktan çalışma biçiminde karşılık bulması kaçınılmazdır. Birçok şirket, fiziken iş yerinde bulunmayı gerektirmeyen çalışanlarını daha düşük ücretlerle uzaktan çalıştırmaya devam edecek. Eğitimin müstakilleşmesi öğrencinin, öğretmenin ve okulun anlamını tartışılır hale getirirken müstakil çalışma da emeğin anlam ve değer yitimine yol açacak.
Pandemiden sonra eğitimin rotasını, hiç kuşkusuz halkın, sağlığını hiçe sayanlardan hesap sorup sormaması, kamusal yaşamın savunulup savunulması belirleyecek. İtiraf etmek gerekir ki sistem muhaliflerinden daha atik davranma avantajına sahip. Eğitimi insanlaşma çabasının mevzisi sayanların henüz bir iddiası ortada yokken sistem, sözcüleriyle mesajını yaymaya devam ediyor. "Günümüzde insanların bazıları uzaktan eğitim ve e-Öğrenme gibi konulara karşı çıkıp böyle öğrenme olmaz herkese sınıf ortamları gerekiyor savını öne sürerken, çoğu insan e-Öğrenmenin yararlı ve etkili olduğunun farkına vardı. (...) sosyal mesafenin korunarak, işbirliği ortamlarının yaratılması ve farklı ve yaratıcı ortamları geliştirici yapısı e-Öğrenmeyi artık birinci plana sürüklüyor. Geçmişte sadece destek materyali veya destek sistemi olarak görülen uzaktan eğitim sistemleri ise artık ana akım öğrenme yapıları haline dönüşüyor." (Prof. Dr. Gonca Telli, Maltepe Ü. İşletme ve Yönetim Bil. Fak. Dekanı, Hürriyet, 29 Haziran)
Eğer pandemiden sonra eğitim halkın eğitimi olacaksa uzaktan eğitimi "işbirlikçi", "yaratıcı ortam", "geliştirici yapı" olarak gören bu cahillere bir yanıtımız olmalıdır.