eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji

65 Fevziye Sayılan

Eleştirel Teori

Fevziye Sayılan

Eleştirel Teori, felsefe ve sosyal bilimler alanında dar ve geniş olmak üzere iki anlama sahiptir. Dar anlamında  “Eleştirel Teori”, Batı Avrupa Marksist geleneği içinde Frankfurt Okulu olarak bilinen birkaç nesil Alman filozof ve sosyal teorisyeni tanımlamaktadır. Geniş anlamında ise post teorilere kadar çeşitlenerek uzanmaktadır.  Büyük harfle yazıldığında Eleştirel Teori, sadece Frankfurt Okulunu ifade eder. Terimin diğer tüm kullanımları daha geniş anlamlıdır ve dolayısıyla büyük harfle yazılmaz. Tekil olarak kullanıldığında teori Frankfurt Okulu üyeleri tarafından genel Eleştirel Teori  bağlamında geliştirilse bile “eleştirel teori” büyük harfle yazılmaz. (1)  

Frankfurt Okulu, enstitü  olarak (Frankfurt Üniversitesi  Sosyal Araştırmalar Enstitüsü)  1923 yılında kurulmuş olsa da 1937’de Horkheimer'ın “Traditional and Critical Theory,” (Geleneksel ve Eleştirel Teori)  adlı makalesinin  yayımlanması Eleştirel Teori'nin  fikri  doğum tarihi  olarak kabul edilmektedir (2). Yaklaşık yüzyıllık tarihi içinde birkaç kuşağı kapsayan bu geleneği  bazıları birinci ve ikinci  kuşak  olarak sınıflandırırken, bazıları ise çekirdek grup ve takipçileri olarak adlandırmaktadır. Her iki tür sınıflandırmayı da içerecek biçimde  Enstitünün önde gelen isimleri arasında başta Max Horkheimer,  Herbert Marcuse, Theodor Adorno, Walter Benjamin,  Erich Fromm, Friedrich Pollock,  Leo Löwenthal ve Jürgen Habermas sayılabilir.  Bu okulun  önde gelen teorisyenlerinin fikirleri, büyük savaşlar (1. ve II. dünya savaşları) ve  devrimler (Ekim devrimi ve Alman Devriminin yenilgisi)  çağında, aynı zamanda  Nazizm ve faşizmin yükseldiği ve iktidar olduğu koşullarda insanlığın kurtuluşu üzerine büyük tartışmalar,  umutlar ve hayal kırıklıklarının iç içe geçtiği bir dönemde  şekillenmiştir. Bu nedenle Eleştirel Teori'nin  Batı düşüncesinin bir parçası olarak yarattığı birikim ve  eleştirisi,  20. Yüzyıl Marksizminin tarihinde  ve daha sonra   da Yeni Sol’un    üzerinde  son derecede etkili  olmuştur.  

 

Eleştirel Teori olarak bütünlüklü ve tek bir kuramdan ziyade felsefi kökleri Hegel’in çalışmalarından, Kant'ın (1781)  Saf Aklın Eleştirisi adlı  yapıtına;  Komünist Manifesto’dan   (1848)  1867’de çıkan Kapital’in 1. Cildine; aynı zamanda şiddete dayalı devrimi reddeden  İngiliz Fabian sosyalizmine de dayanan;  farklı yönelimleri içeren düşünsel bir gelenek olarak ele almak gerekir(3). Bu anlamda Eleştirel Teori  kapalı bir sistem olmaktan çok ucu açık, tamamlanmamış, kendisini diğer   düşünce  ve felsefi gelenekleri eleştirmek üzerine kuran; klasik Alman idealizminin temsilcisi olan Sol Hegelcilerden vulger Marksizme, 2. Enternasyonal’in mekanik materyalizminden, Sovyetler Birliği’nde temsil edilen Marksizmin resmi ortodoks yorumuna kadar çağdaşı bütün felsefi ve siyasal düşüncelerden eleştirisini esirgemeyen bir  gelenek olarak şekillenmiştir. Bu çerçevede Batı felsefesinin özne- nesne, öz- görünüş,  düşünce ve varlık  etrafındaki temel meseleleriyle ilgili iddia ve eleştiriyle tanımlanmıştır. Eleştirel Teori felsefe ile toplum analizini  Marx’ın izinden giderek  bütünleştiren eleştirel bir toplum kuramı geliştirmeye yönelik  çalışmalar yapmıştır. Eleştirel kuramcılar bu bağlamda tüm toplumsal pratiklere yönelik eleştirel bir perspektif geliştirmeye çalışmışlar;  Marx’ın  ekonomi politiğe yaptığı önemli katkının günümüz toplumunu anlamada yetersiz bir temel oluşturduğu iddiasıyla daha çok  ideoloji eleştirisine odaklanmışlardır.  İdeoloji eleştirisi bu düşünsel gelenekle  eleştirel pedagojik kuramsal  yaklaşımlar arasındaki önemli bağlantı noktasıdır. Daha genelde ise Eleştirel Teori'nin eleştirel pedagojiye ilham veren hem kapitalizme hem de Marksizme yönelik  eleştirisinin  ise  şu noktalarda odaklandığı  görülmektedir.  

Frankfurt Okulu kendisini  Platon’dan başlayarak, Rouseau’dan Hegel’e ve Marks’a kadar olumlu özgürlük geleneğinin bir temsilcisi olarak görmüştür. Dolayısıyla Alman idealizminin eleştiri geleneğinin, Hegel’in materyalizminin, Marksizmin praksis yaklaşımının ve eleştirisinin izinden giderek bunu genişleten ve yeniden yorumlayan Eleştirel Teori'nin tanımlayıcı yönü asli  amaç olarak özgürleştirme yoluyla toplumsal  adaleti  sağlamayı  hedeflemekle ilgilidir. Başka bir deyişle, Eleştirel Teori'nin amacı insan özgürlüğünü kısıtlayan tahakküm yapılarını  tanımlamak ve bunların  üstesinden gelmek için bir praksis tasarlamakla ilgilidir. Dolayısıyla eleştirel kuramcılar için diyalog  önemli ve değerli bir başlangıç adımıdır, ancak gerçek değişim yaratmak için yetersizdir. Diyalog, “... insanları kendilerini köleleştiren  koşullardan özgürleştiren” eyleme yol açmalıdır(4). Freire’deki özgürleştirici pedagojinin ilham kaynaklarından biri olan bu düşünsel miras, daha sonra onun takipçilerinin de  ana rotasını oluşturmuştur.

 

Bu kurtuluşa en iyi nasıl ulaşılacağı sorusu bu alandaki en önemli tartışma noktasıdır. Horkheimer'e  göre eleştirel kuramcılar açıklayıcı, pratik ve normatif olmak üzere üç ana yoldan özgürleşme mücadelesine katkıda bulunurlar.  Eleştirel bir teori ancak bu üç koşulu  karşılaması durumunda yeterli olabilir(4). Yani eleştirel bir teori mevcut toplumsal gerçeklikte neyin yanlış olduğunu açıklamalı; değiştirmek için  aktörleri/failleri  tanımlamalı;  hem eleştiri için açık normlar hem de toplumsal  dönüşüm için ulaşılabilir pratik hedefler sağlamalıdır. Horkheimer’ın eleştirellikle ilgili sunduğu üç koşul adeta radikal  toplumsal dönüşümü hedefleyen bir  eğitim faaliyeti için olmazsa olmaz koşullar gibi görünmektedir.

Eleştirel Teori ekonomik determinizme kapı aralayan Marksizmin geleneksel yorumuna karşı, alt yapı ve üst yapı arasında karşılıklı belirlenim ilişkisi olduğunu savunmuş,   ideolojik  ve kültürel alanın özgünlüğüne yaptığı vurgu ile  öne çıkmıştır.  Kültür tam özerk olmasa da hiçbir zaman altyapının bir yansıması, ikincil bir görüngü de olmamıştır. Eleştirel teorisyenler asıl olarak ideoloji eleştirisi ile ilgilendiler.  Bir diğer önemli husus özne meselesiyle ilgilidir. İşçi sınıfının kurucu özne olduğu yolundaki Marksist iddiayı sorgulamış; işçi sınıfının devrimci potansiyeline inanç meselesinde; işçilerin kitle kültürü ve kültür endüstrisi aracılığıyla sistemle bütünleşme eğilimine girdiğine dikkat çekmişlerdir. Bir diğer önemli nokta eleştirel teorisyenlerin “ilerleme” fikrine yönelik sorgulamasıyla ilgilidir;  Eleştirel Teori positivist varsayımlara yönelik sorgulamasını,  tarihsel materyalizmin “determinist ve pozitivist yorumu da dahil”  Marksizmi de içerecek  ölçüde genişletmiştir. Emek ve çalışmanın insanın kendini gerçekleştirmesine zemin sunduğuna bağlı kalsalar da Marksizmin kapitalizm  analizinde emek ve çalışma etrafındaki fetişleştirmenin kapitalist uygarlığın yarattığı tahribattaki rolüne dikkatimizi çekmişler ve Marksizmin  emek yoluyla doğayı ve dünyayı değiştirme iddiasının araçsallaştıran yanını  sorgulamışlardır. Aynı zamanda bu araçsallaştırmaya yol açan Aydınlanma’nın ilk ütopik amacından sapmış olan  akıl anlayışını da eleştirmişlerdir (5).

Eleştirel Teori ile bütünleşen Marksizmden çıkan  iki kavram ise yabancılaşma ve şeyleşmedir.  Yabancılaşma baskının psikolojik etkisine, şeyleşme ise sömürünün acı veren yönüne (insanlar kendilerini  şey ya da meta olarak görürler ve aynı zamanda öyle muamele görürler) göndermede bulunur. Eleştirel eğitimcilerin  öğrenme ve içermeye ilişkin yaklaşımında kilit önemdeki bu kavramlar  eleştirel eğitim kuramı geliştirmede önemli bir katkıda bulunmaktadır. 

Eleştirel teori ile eleştirel pedagoji arasındaki  bağlantı her ikisinin de  diyalektik maddeci yöntemle toplumsal düzenin insan tarafından praksis aracılığıyla dönüştürülmesinin  imkanları üzerine düşünmesi ile ilgilidir. Eleştirel Teorinin bazı kilit kavramlarını eleştirel pedagoji dünyayı anlamak, açıklamak ve dönüştürmek için kullanmaktadır.  Bu kilit  kavramlar, teori  pratik ilişkisi, praksis, bilinç-yanlış bilinç, ideoloji, yabancılaşma ve şeyleşme kavramlarıdır. Eleştirel pedagoji için  Horkheimer’in formülasyonundaki   baskının niteliğini açıklama (teori) ile dünyayı dönüştürmenin aracı olan  bilinçli eylem (praksis) arasındaki  ilişki  başlangıç noktasıdır. Eleştirel Kuram,  maddeci bir yaklaşımı terk etmese de bilincin Hegelci bir yorumunu  benimsemiş görünmektedir. Nitekim Freire’de de benzer  yönelim bilinçlenme sözcüğüne yüklediği anlamda  açığa çıkmaktadır. Bilincin ve bilmenin tek kaynağı ezilmenin koşullarını oluşturan  nesnel dünya yanında   vicdanileşme ve insanlaşmanın dayanağı olan “kurtuluş teolojisi”  ile ilişkilendirilmiştir.

Eleştirel pedagoji  esin  kaynağı Eleştirel Teori gibi tek bir yaklaşım ve homojen bir teoriden ibaret değil. Frankfurt okulunun düşünsel geleneğini  eğitim alanında takip edenlerin  başında  Paulo Freire gelmektedir. Kincheloe'ye göre, "Paulo Freire'nin 1960'larda kuzeydoğu Brezilya'daki yoksulluk  çalışmalarında ortaya çıkan eleştirel pedagoji, kurtuluş teolojisinin ahlakını ve Alman Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisini eğitimdeki ilerici itkilerle….  birleştirdi." (6). Ardından gelen  Michael Apple, Henry Giroux, Donald Macedo, Peter McLaren ve Ira Shor gibi takipçileri tarafından bu yaklaşım zenginleştirildi.  Bugün eleştirel pedagoji ile ilgili literatüre baktığımızda, onun teorik köklerinin  Eleştirel Teori içinde olduğu açık biçimde görülmektedir.  Eleştirel pedagojiye katkıda bulunan ana figür  Paulo Freire'dir. Hem teorik hem de pratik gelişimine katkıda bulunmuştur.  En büyük katkısı  eleştirel bilinç, insanlaşma  politikası,  bilinçlenme ve praksis ile  ilgili açılımıdır (5).    

Öte yandan eleştirel  pedagoji Frankfurt Okulu'nu olduğu gibi miras almamıştır.   Eleştirel pedagojinin yegane dayanağının Eleştirel Teori olmadığını vurgulayan eleştirel eğitim yaklaşımları da vardır.  Rikovski ve Hilll’e  göre eleştirel pedagoji ya da eleştirel eğitim teorilerinin başlıca dayanağı Marksist teoridir. Onlara göre Amerikan eleştirel pedagoji geleneği Marx’dan bahsetmeden Marksist yorum yapma iddiasındadır. Onların formülasyonuyla ‘anti kapitalizm şeklindeki eleştirel pedagojinin temelleri’  Hegel, Habermas, Freire, Gramsci değil, Marx’ın yazıları  ve Marksizm’e dayanmaktadır (7).  Eleştirel pedagojinin diğer kuramsal dayanakları günümüzde çeşitlenerek genişlemektedir. Sömürge sonrası teorinin, eleştirel ırkçılığın, eleştirel feminist teorinin ve diğer eleştirel yaklaşımların katkılarıyla alandaki eleştirinin kapsamı  ve hedefi genişlemektedir (8). Bu özelliklerine bakarak Kanpol, günümüzde eleştirel pedagojinin  postmodern eleştirel teorinin eğitimsel bir versiyonu olduğunu iddia etmektedir (9). 

Eğitim alanındaki eleştirel kuram çabalarının merkezinde Freire’nin “tarafsız eğitim yoktur” iddiası bulunmaktadır. Eğitim faaliyetinin politik doğasının altını çizen ve işlevi ve etkisine  ilişkin çıkarımlarla zenginleştirilen bu yaklaşımın açtığı rotadan  eğitim alanındaki eleştiri genişlemektedir. Kapitalist toplumsal ilişkilerin yeniden üretimindeki kritik rolünü sürdürmek için  ideolojik bir araç olarak nasıl  işlediği; bu süreçte’ “müfredat” olarak sunulan bilginin  iktidar ve güç yapılarıyla ilişkisi; öğretmenlerin bu süreçteki rolü; aynı zamanda kültürel bir üretim alanı olarak okul sisteminin özgün işleyiş mekanizmasının özellikleri;  sunduğu olanaklar ve toplumsal dönüşüme yol açan direniş düzlemi   olarak özellikleri üzerine giderek genişleyen eleştirel bir eğitim literatürü var (10).  

Brookfield’in de vurguladığı gibi,  Eleştirel Teori, insanların  kitlesel eşitsizlikler ve  çoğunluğun azınlık   tarafından sistematik sömürüsü ile karakterize  olan dünyayı nasıl olup da  normal olarak kabul ettiklerine ışık tutuyor  (11). Eleştirel pedagoji ise  “nasıl”  sorusuyla ilgili başlıca ideolojik aygıt ve kültürel alan olarak okul sisteminin rolünü ve işleyişini  inceliyor ve  analiz ediyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

(1)   Bkz. Stanford Encyclopedia of Philosophy. Critical Theory  https://plato.stanford.edu/entries/critical-theory/

(2)   Jay, Martin (2005)  Diyalektik İmgelem. Çev. Ünsal Oskay. Ara Yayıncılık. 2. baskı İstanbul

(3)   Marksist Düşünce Sözlüğü. (1993)  Frankfurt Okulu. Yayın Yönetmeni Tom Bottomore, İletişim Yay., İstanbul; Bottomore, Tom, Frankfurt Okulu, Çev. Ahmet Çiğdem, Vadi Yayınları, Ankara 1997; SLATER  Phil, Frankfurt Okulu, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1998

(4)   Bkz. Horkheimer, M. (2002). Critical Theory: Selected Essays. The Continuum Publising Company, New York, (s. 244); Horkheimer,  Max, Theodor Adorno,  (2010) Aydınlanmanın Diyalektiği, Çev.Oğuz Özügül, C. 1, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

(5)   Horkheimer, M. (2005) Akıl Tutulması, Çev. Orhan Koçak, Metis Yayınları, İstanbul, s. 56.

(6)   Freire, P. (2028) Ezilenlerin Pedagojisi. 18. Baskı. Ayrıntı Yay., İstanbul.

(7)   Kincheloe, J.L. (2018) Eleştirel Pedagoji. Yeni İnsan Yayınevi, Ankara.

(8)   Bkz Rikowski, G. (2011) Marksist Eğitim Kuramı ve Radikal Pedagoji. Kalkedon Yay., İstanbul;  Hill, Dave. (2016) Eleştirel Eğitim ve Marksizm. Kalkedon Yay. İstanbul

(9)   McLaren, P. and Giarelli J.M. (eds)  (1995) Critical Theory and Educational Research. State University of  New York Press, Albany.

(10)Kanpol, B.(1999)  Critical Pedagogy: An Introduction (2.nd) Bergin&Garvey, London, UK.

(11) Brookfield, S., D., (2005). The Power Of Critical Theory. Liberating Adult Learning and Teaching. San Francisco: Jossey- Bass.(s.34)

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz