• https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698

64 ELEŞTİREL PEDAGOJ'İNİN YANSIMALARI

ELEŞTİREL PEDAGOJİ’NİN YANSIMALARI
Bu yazı ODTÜ İngiliz Dili Eğitimi yüksek lisans programında açılan Eleştirel Pedagoji ve Dil Eğitimi adlı dersi 2017-2018 ve 2019-2020 Sonbahar döneminde alan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin ortak üretimi sonucunda ortaya çıkmıştır. Yazıya katkıya verenlerin büyük çoğunluğunu yüksek lisans/doktora yapan İngilizce okutmanları ve öğretmenleri oluşturmaktadır. Bir bölümünü de öğretmenlik deneyimi de olan araştırma görevlileri oluşturmaktadır.[1]
Yasemin TEZGİDEN-CAKCAK[2]: Eleştirel pedagoji sizin için ne ifade ediyor?
Seher BALBAY[3]: Eleştirel Pedagoji benim için çok şey ifade ediyor. Benim için yeri çok ayrı oldu, çünkü diğer öğrendiğim pedagojik yaklaşımlardan farklı etkiledi hayatımı. Öğretmen olarak beni değiştirdi, insan olarak beni değiştirdi her şeyin başında ve de insanlarla olan ilişkimi değiştirdi - çünkü insanlara olan bakış açımı değiştirdi. Öncelikle her türlü kararın tartışma ile herhangi bir konuda daha derine inerek, karşılıklı konuşmalarla, bakış açılarını değiştirerek alınabileceğini düşündüm. Genelde insanların, özellikle gençliğin gelecek için ümidini kaybettiği bir Türkiye'de yaşıyoruz şu anda. Türkiye ile ilgili, dünya ile ilgili, gençlikle ilgili, teknoloji ile ilgili, paranın gücü ile ilgili, savaşlarla ilgili - her konuda ayrı ayrı ümit kaybeden insanla karşı karşıyayız. Ve bu ümidini kaybeden insanların yaşı gittikçe gençleşiyor ve ülkemizde intihar oranları artıyor - depresyon çok yaygın. Ben bütün bunlara karşı içimde bir savaşma isteği duyuyordum ve Eleştirel Pedagoji bana bunun dilini ve yöntemini verdi. Umutsuzluktan  umuda ve çözüme, iyileştirmeye ulaşmak için eğitimi aracı olarak kullanmak benim gözümde öğretmeni çok ayrı bir role yerleştirdi. Eğitim konusunda karar mercilerinin kilit rollerini idrak ettim. Kilit rollerin eğitimle ilgili çıkarılan kanunlar ve yönetmelikler konusunda söz sahibi olan insanlarda olduğu düşünülebilir, ama ayrıca genel uygulamalar konusunda söz sahibi olmayan bir konumda, kendi lokal şartlarında toplumda daha açık fikirli olma, anlayışlı olma, kapsayıcı olma, ayrımcılığa karşı savaşma ve değişim, hatta dönüşüm yaratma çabasında olan tek başına kalmış bir köy öğretmeni de kilit roldedir. Eğitimin yer aldığı aşamaya göre ve ortamına göre kimin tepeden inme kural koyacağı ve içeriği, yöntemi, rolleri belirleyebileceği değişir, ama içinde bulunduğumuz şartları sorgulamak, süzgeçten geçirmek ve düşündürücü olmayı hedefleyerek öğretmenlik yapmak her zaman mümkün. Bütün bunlar ve herhangi bir durum için, eğitim nerede yer alırsa alsın, öğrencinin içine su doldurulan bir kova gibi pasif alıcı olmadığını düşünmek tam bana uyan bir fikirdi - sadece bunu ifade edemiyordum.
Karşımdaki öğrenciye her zaman çok saygı duydum. Öğretmenliğin en sevdiğim yanı sürekli bu saygı duyduğum kitleden yeni bakış açıları  öğreniyor olmam. Aslında öğretmenlik yaparak kendime yatırım yapıyorum gibi, kendime yatırım yaparak da yine öğrencilerime katkı sağlıyorum diye düşünüyorum. Bakış açısı dışında direnme gücü, direnme stratejisi, uyum sağlama stratejisi, değişiklik yaratma stratejisi de öğrencilerimin bana öğrettiklerinden. Dolayısıyla öğrenciyi kesinlikle pasif bir alıcı olarak göremem. Beceri öğreten bir ders verdiğim için de, kendimi de hiçbir zaman bilgi aktaran bir robot, bir mekanizma, kodlanmış bir program gibi  göremem. Bütün bunlar Eleştirel Pedagoji felsefesine ve öğretilerine çok uydu. Yani Eleştirel Pedagoji sanki benim zaten düşündüğüm düşünceleri bana daha somut ifade ediyor gibiydi.
Eleştirel Pedagoji odaklı eğitim - öğretmen eğitimi üzerinde çalışmış olmak - yaptığım işe çok saygı duymamı, duygusal bağ kurmamı, geleceğime inanmamı, gençliğe inanmamı, kendime inanmamı sağladı. Ve de minik çapta da olsa öğretmenler olarak yaratmaya katkıda bulunduğumuz değişiklikleri fark etmemi sağladı. Çevremdeki insanlar bile değişti. Fark yaratmaya niyetli insanlarla görüşmeye ve konuşmaya başladım ve bu insanların da birbirine ne kadar maddi manevi olarak destek olduklarını gördüm. Bütün bunlar beni olduğumdan daha da umutlu bir insana dönüştürdü. Dolayısıyla Eleştirel Pedagoji prensipleri kişisel yaşamıma direkt yansıdı.
Kişisel yaşamımda haksızlığa uğrayan grupları gördüğümde - bu ırk olabilir, dinden, dini uygulamalardan dolayı olabilir, bazen yaştan dolayı olabilir, cinsiyetten dolayı olabilir, sosyo-ekonomik geçmişinden dolayı olabilir - nedeni ne olursa olsun haksızlığa uğradığını gördüğüm insanlara elimi uzatmaya başladım. Yani bazen konuşarak çözüm aramak ve teselli etmek, bazen dinlemek, bazen de somut olarak elimi taşın altına koyarak minicik bir organizasyonla durumu değiştirmeye çalışmak Eleştirel Pedagojinin benim yaşamımdaki yansımaları oldu.
Özge ÇOMAK[4]: Eleştirel Pedagoji kavramı benim çok geç tanışma fırsatı bulduğum bir kavram. Lisans eğitimimin dördüncü senesinde Yasemin Hocamızdan aldığım bir derste ilk kez duymuştum “eleştirel pedagoji”yi. Mezun olduğum ilk sene bir kolejde İngilizce öğretmenliği yapıp Eleştirel Pedagoji dersinin konu başlıklarının birçoğuna bizzat şahit olduktan sonra akademik alana dönmeye karar verdim. Yüksek lisansa başlarken eğitim bilimlerinin başka bir alanına yönelsem de aklımda hep eleştirel pedagojinin ya da eleştirel teori ve eğitimin etkisi kaldı. Yüksek lisansın ilk döneminde Eleştirel Pedagoji ve Dil Eğitimi dersini alırken ekonomik ve politik boyutlarla ilgili daha fazla bilgi edinme şansım oldu ve buradan edindiğim bilgiler kendi alanımda tez konusu oluşturmamda bana ilham verdi. 
Bahar Cemre KARAAĞAÇLI[5]: Eleştirel pedagoji benim için aktivizmin eğitim camiasında nefes alabilmesine ortam sağlayan bir mecra. Eğitimin kuramları ve öğretilerinden ziyade gerçek dünyadaki tezahürleri ve doğruları/yanlışları üzerine bizi yönelten bir alan. Hakkaniyet yolunda adımlar atılmasına yardımcı olabileceğini düşündüğüm ve bundan ötürü de eğitim konusunda toplum ve çözüm odaklı karar alabilmemizi sağlayacağına inandığım bir platform. Bu dersi almadan önce bu adı çok zikretmesem de temelinde yatan fikir ve uğraşlara aşinaydım. Kendi ilk öğretmenlik tecrübelerimde de para üzerinden yürüyen bir eğitim sisteminin acı ve korkutucu yanlarına birebir şahit olduğum için bu derste öğrendiğim çoğu ifade, kavram, fikir beni kendi deneyimlerimi yeniden yorumlamaya ve çevremizde oluşan durumu tekrar sorgulamaya itti. En önemlisi de bana eğitim üzerine çalışmamız gerektiğini ve para peşinde koşmaktansa hakkaniyet peşinde koşmanın bu dünyaya bırakabileceğimiz en iyi izlerden biri olacağına gösterdi. 
Özge GÜNAY[6]: Eleştirel pedagoji benim içinde yaşadığım toplumda bir öğretmen, öğrenci ve vatandaş olarak sahip olduğum görüşlerin ve değerlerin ne anlama geldiğini, ne kadar bana ait olduğunu ve amaçlarımın ne ifade ettiğini anlamlandırma sürecimdeki ilham verici, yol gösterici bir alandır.  Şimdiye kadar sormayı akıl edemediğim, cesaret edemediğim soruları sormama yardımcı olarak bana bambaşka bir dünya sunmuştur. Bu dünya benim için sonu gelmeyen bir eleştirel düşünme ve öğrenme demektir. Ki bu sürecin benim hayatımı ve amaçlarımı daha anlamlı hale getireceğine inancım tam.
Nesli Çiğdem SARAL[7]: Bence eleştirel pedagoji, farklılıkları insan olmanın bir güzelliği olarak gören, ayrım yapılmadan herkesin eşit şartlarda alabileceği eğitimi savunan bir alandır. Hayatın kendisidir, gerçektir. Eğitimcilere ve öğrencilere düşünmeyi, sorgulamayı, çevresine ve diğer insanların yaşadıklarına kulak kabartmayı öğretir. Benim için öyle oldu çünkü.
Osman KILIÇ[8]: Eleştirel pedagoji, öğretmenlerin, öğrencilerin, kısaca bütün insanlığın bulundukları çevreyi ve dünyayı daha iyi anlamasına yardımcı oluyor. Daha önce yaşadığımız fakat anlamlandıramadığımız veya açıklayamadığımız sorulara tek bir cevap yerine birden fazla çözümler arıyor. Bulunduğumuz çevrede aslında hiçbir insanın kendisini küçük görmemesini, hatta her bir insanın toplumda önemli birçok işleve sahip olduğunu hatırlatıyor. Değiştirmesi zor olan durumlar karşısında çaresizliğimizi azaltıp bizleri bu durumlar karşısında güçlü ve sabırlı olmaya hazırlıyor. Birlik, beraberlik, umut, sevgi, saygı ve daha birçok duygunun düşüncenin bizlerde daha iyi yer etmesini sağlıyor. 
Mehmet GAZAN[9]: Öncelikle, pedagoji kısmı benim için çok daha dar ve sığ bir anlam ifade ederken, önüne aldığı eleştirel sıfatı eğitimde ve eğitim harici alışılagelmiş uygulamalara, söylemlere ve görüşlere farklı bir pencereden bakmayı ifade ediyor. Buna ek olarak ise, belli bir zümrenin ya da kişilerin değil de herkesin ortak yararının nasıl elde edilebileceği hususundaki çabaların tümünü kapsayan bir düşünce biçimi aklımda canlanıyor. 
Semanur ARSLANTÜRK[10]: Eleştirel pedagoji, öğrencilik zamanından başlayarak meslek hayatımdaki deneyimlerim sonucu yıllardır içimde biriken sistem eleştirisini, kendi yaşadığım veya gözlemlediğim sorunları, özetle eğitimin içime sinmeyen yönlerini adlandırmamı sağlayan bir alanın var olduğunu ve bu rahatsızlıkları duyarken yalnız olmadığımı görmeme yardımcı oldu. Bu yüzden Eleştirel Pedagoji benim için bir umut ışığı, durmaksızın ilerlemesi, gelişmesi gereken bir alan ve en önemlisi de elini taşın altına koymanın önemini ifade ediyor.
Yasemin TEZGİDEN-CAKCAK: Eleştirel pedagoji ile tanıştıktan sonra mesleki/akademik/kişisel yaşamınızda bir dönüşüm yaşadınız mı? Nasıl?
Özge ÇOMAK: Mesleki anlamda hem sınıf içi pratiklere hem de derslerin konularına ve materyallerine bakışımı değiştiren bir süreç oldu. Bu dilin öğretimi üzerine eğitim alıp mesleğimi bununla icra etmeme rağmen, İngilizcenin hegemonyası üzerine yıllardır doğru sorularım olmadan da tepkiliydim açıkçası. Eleştirel pedagojinin ve dil eğitiminde eleştirel yaklaşımın sayesinde bu durumun sistematik ve ekonomi-politik ve sosyo-kültürel boyutlarıyla tartışılan evrensel bir problem olduğunu öğrendim. Elbette tüm bunlar yaptığım işe eleştirel bir şekilde yaklaşmama ve hakim olduğum alan kadarıyla, kendi küçük örneklemimde, değişiklik yapabilme fikrini içimde yeşertti. 
Yüksek lisansım için Eğitim Yönetimi alanını seçtim ve eleştirel pedagojinin bana kattıkları buraya bakış açımı da etkiledi. Genel olarak karşılaştığım, öğrendiğim konularda eleştirel olabilmenin mümkün olduğunu ve bunun yaşadığımız düzende bir gereklilik olduğunu hissettirdi. Dilin hegemonyasının sadece diğer diller üzerine değil kendi ürettiği sistem içerisindeki unsurların üzerine de bir baskı mekanizması kurduğunun ve dil öğretiminin, neoliberal düzenin içinde adeta tüm parçalarını sömüren bir sektöre dönüştüğünün farkına varmak önemliydi. Sadece “burada bir sorun var” demektense o sorunun sebeplerini ve çıktılarını daha bütüncül bir bakış açısıyla görmemizi sağlayan bir etkisi oldu eleştirel pedagojinin. Akabinde, esneklik ve güvencesizlik ile çalışan okutman ve öğretmenlerden sadece biri olarak benim gibi olan arkadaşlarımın hikayesini anlatabileceğim bir konuda akademik çalışma yapmaya başladım.
Nesli Çiğdem SARAL: Elbette yaşadım ve halen yaşıyorum. 6 yılım doldu öğretmenlikte. Genelde “dezavantajlı” olarak görülen yerlerde çalıştım. Aslında dezavantajlı kelimesini bazı bölgelerdeki okullar için kullanmak bile düşündürücü değil mi? Eleştirel pedagoji öğretmen olarak yaşadıklarımı tekrar düşünmeme neden oldu. Çalıştığım okullarda olanlara daha güçlü bir şekilde farklı bir pencereden bakmamı sağladı. Neden sorusuna bulduğum cevaplar genelde can acıtıcıydı ama yalnız olmadığımı ve öğretmen olarak yapabileceğim şeyler olduğunu görmek umut vericiydi. Ders boyunca yaptığımız konuşmalar, fikir alışverişleri, çözüm arayışları ve ilham verici paylaşımlar mesleğime farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Öğretmenden daha fazlası olduğumuzu fark ettim. Sorumluluklarımız düşündüğümüzden daha fazla. Derse girmek, öğrencilere o günkü konuyu en iyi şekilde anlatmak değilmiş mesele onu anladım. Yaşadığımız toplumu da yeşertmeliyiz. Öte yandan şu an doktora öğrencisiyim ve eleştirel pedagoji bana yeni bir araştırma alanının kapılarını açmakla birlikte problemleri farklılıkları ve eşitsizlikleri de hesaba katarak analiz etmem gerektiğini öğretti. Kişisel olarak da eleştirel pedagoji bana daha çok sorgulamamı ve daha çok harekete geçmemi fark ettirdi. Yaşadığım toplumda geçmişte karşılaştığım ve her gün karşılaşmakta olduğum ayrımcılığı görmemi sağladı. Geçmişte kendi öğrencilik hayatımı, ailemin yaşadıklarını daha iyi anlattı bana eleştirel pedagoji. Aslında ilk başlarda gerçeklerin yüzüme çarpması acı vericiydi. Sonra bu gerçeklerin beni güçlendirdiğini söyleyebilirim.
Semanur ARSLANTÜRK: Eleştirel pedagojiyle tam anlamıyla tanışmam Yasemin Tezgiden Cakcak’tan ders almamla olsa da dönem boyunca okuduğumuz kaynakların, önerilen belgesel veya filmlerin ve sınıfta yapılan fikir alışverişlerinin ardından, aslında üniversite son sınıfta Ayhan Ural’dan Karşılaştırmalı Eğitim dersi aldığımda bu konular üzerine konuştuğumuzu ve Ayhan hocanın bizi bilinçlendirmeye çalıştığını hatırlıyorum. Fakat o dönem toyluktan mı, bilinçsizlikten veya deneyimsizlikten midir bilemiyorum, ders içeriği olarak sevsek de ders dışında pek bir araştırma yapmamıştım. Bu yıl bu konularla yıllardır sektörde çalışan bir eğitimci olarak karşılaştığımda, bu durum bende geçmişe yönelik büyük bir pişmanlık yarattı. Keşke o günlere dönüp bu konuda kendimi daha çok geliştirebilseydim diye düşünmeden edemiyorum.
Devlet okullarında öğrenimini tamamlayıp şimdiye kadar kendilerini kurumsal ve köklü olarak nitelendiren özel okullarda mesleğini devam ettiren bir eğitimci olarak, eğitimdeki fırsat eşitsizliğine çok yakından şahit oldum. Kendi çapımda ufak başkaldırılarla bu sistemin bir çarkı olmak istemediğimi göstersem de, kapitalist düzende hoş görülmeyen bu durum bir süre sonra baskılarla daha fazla başa çıkamayıp o işyerlerinden ayrılmama sebep oldu. Bu süreçten sonra artık çok da belli etmeden, sessiz sakin, ama etkili bir şekilde bu başkaldırımı sürdürmeyi öğrendim diyebilirim.
Bahar Cemre KARAAĞAÇLI: Bende yarattığı en büyük değişim eğitim konusunda okuduğumu yorumlarken bakış açımı eleştirel olarak metne yansıtabilmem oldu. Eğitim içerisindeki kavramlarda vurgulananın aslında ne olduğunu düşünmeye alıştırdı beni. Farklı sınıfların toplum içerisinde eğitimden nasıl nasiplerini aldıklarını ve bu sistem içinde dönüşüm sağlamak üzerine nelerin yapılabileceği kaygısını ilk defa bu kadar derinden hissettim. Mevcut düzeninin girdilerini ve çıktılarını eğitim düzeyinde ayrıntılı incelememe yardımcı oldu. Dünyada her toplumun bir şekilde bu çarkların etrafında döndüğü gerçeğiyle yüzleştirdi beni. En önemlisi de vicdanımı çokça rahatsız etti. Düzenin maddi güç ve sosyal bağlarla sağlandığı bir ortamda eğitimi en çok hak edenlerin bundan en çok mahrum olanlar haline geldiğini görmek kişisel hayatımdaki dönüşümümü pekiştirdi. Bir iki hususta inancımı çokça kuvvetlendirdi. Çok iyi eğitimcilere ihtiyacımız olduğuna, toplumdaki adaleti sağlama konusunda eğitimcilerin kişiliklerini ve bilgi birikimlerini geliştirmeleri gerektiğine, yaptıkları çalışmalarla ve dokundukları insanlarla bu döngüyü kırmaya çalışmalarına daha çok önem verdim. Bu derste okuduğum, yazdığım, tartıştığım kavramlar adımlarımın daha da sağlam olmasını yardımcı oldu. 
Osman KILIÇ: Kesinlikle yaşadım. Bana göre öğretmenlik mesleği dinamik ve bir çok yönden değişkenlik gösteren bir meslek.  Bu yüzden öğretmenlerin kesinlikle eleştirel pedagojiyi öğrenmesi ve uygulaması gerek.  Eleştirel Pedagoji derslerime ve öğrencilerime olan bakış açımın olumlu yönde değişmesine sağladı. Derslerde öğrencilere kritik düşünmeyi anlatmak ve herhangi bir konuyu farklı yönlerden ele almak hem kendi açımdan hem onlar açısından dersleri daha fazla öğrenci bazlı işlemeyi sağladı. Zor ve karmaşık görünen durumların aslında basit ama kararlı adımlarla üstesinden gelmeyi öğretti. Pes etmek yerine dünyayı daha güzel ve daha iyi yaşanabilir bir yer haline getirmeyi düşünmek, sınıf içerisinde bunları anlatmak ve birlikte saygı, sevgi çerçevesinde tartışıp konuşmak hem bana hem öğrencilerime iyi geldi.  
Özge GÜNAY: Eleştirel pedagojiyle yüksek lisansımın ikinci yılında tanıştığımda iki yıllık öğretmenlik tecrübem vardı. İlk zamanlarda Freire okumaya başladığımda hissettiğim en belirgin duygu pişmanlıktı çünkü bunca zaman nasıl bu kadar duyarsız kalabildiğime anlam verememiştim. Eğitim fakültesi mezunuydum ama bu alandan hiç haberim olmadan mezun olup öğretmenliğe başlamıştım. Tanıştığım an ise ilk işim meslektaşlarıma bahsetmek sonrasında da öğretmenliğime yansıtmak için ne yapabilirim diye düşünmek oldu. Çalıştığım kurumda her gün ne işlemem gerektiği, hangi kaynakların hangi bölümlerini kullanmak zorunda olduğum önceden belirlenmiş; bu yüzden programa bir şeyler ekleyip çıkarma özgürlüğüm yok. Buna karşın ders işleme yöntemlerim biraz bana kalmış, böylece en azından hem kendimde hem de öğrencilerimde farkındalık yaratmak için ders materyallerini nasıl daha eleştirel, öğrencilerin hayatlarına ve sorunlarına nasıl daha uygun halde kullanabilirim diye düşünüp bu amaçla birkaç şey denedim. Mesela bir dil öğretmeni olarak onlara sadece dili doğru kullanabiliyorlar mı diye cevabın ne ifade ettiğinin genelde çok bir önemi olmayan kalıp sorulardan ziyade daha çok dili gerçekten kendi sorunlarını, isteklerini, düşüncelerini ifade edebilecekleri bir araç olarak kullanmaya cesaretlendirmek için çabaladım. Bu hiç de kolay olmayan ve en azından kendi tecrübelerimi dikkate alarak düşündüğümde, amacından sapabilecek bir aktivite olabiliyor. Bunun sebebi, ben dâhil ülkemizde çoğu öğrencinin bu tarz bir yönteme alışık olmaması olabilir. Akademik anlamda ise beni en çok İngilizce dilinin hegemonyası düşündürdü. Alanım olsun olmasın bir konuda araştırma yaparken önceliğim hep İngilizce dilince yapılmış çalışmalar oluyordu. Anadilimde araştırma yapmadığımı, kitap okumadığımı ve bu yüzden anadilimde kendimi ifade etmenin benim için daha zor olduğunu fark ettiğimde bu beni çok üzdü. Son olarak kişisel yaşamımda eleştirel pedagoji beni daha duyarlı, duygudaşlık kurabilen bir insan ve bilgiye karşı daha eleştirel olmaya cesaretlendirdi. Bilgiye ‘kimin bilgisi?’ sorusunu sormak benim daha önceden irdelemeden kabul ettiğim birçok olgunun, düşüncenin yıkılması ve dünyaya bambaşka bir açıdan bakabilmek demekti.
Seher BALBAY: Eleştirel Pedagoji mesleki akademik ve kişisel yaşamımda dönüşümlere neden oldu. Mesleki yaşamında öğretmenlik metodumu değiştirdim. Bir sınıfa girip konuşarak içeriği anlatmaktansa içeriği öğrenciye daha önceden verip, hoca olarak katılmadan öğrencilerin kendi aralarında tartışmasını sağlayarak düşünce geliştirmesini ve herkesin kendi sonuçlarına ulaştırmasını öngören bir metot seçmeye çalıştım. Öğrenciyi derslerde çok daha aktif yaptım eskisine göre. Kendimi susturarak yaptım bunu, sorular sorarak yaptım. Ve öğrenciye öğrettiğim içerikten çok soru sorma becerisi oldu. Ve bu soruların agresif olmadan, suçlayıcı olmadan, yargılayıcı olmadan, daha ılımlı ve anlamaya yönelik bir dille sorulmasını öğretmeye çalışıyorum şu anda. 
Akademik hayatımda büyük bir değişikliğe yol açtı, çünkü doktora tezimi Eleştirel Pedagoji çıkışlı bir öğretmen eğitimi denemesi üzerine yazdım. Ve özellikle öğretmen eğitiminde Eleştirel Pedagojinin yerinin çok önemli, hatta vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum, çünkü öğretmenleri egitim hakkinda düşünmeye sevk edecek bir ortam hazırlayarak ana akım kültürü de değiştirebileceğimizi inanıyorum çünkü düşünmeye yönlendirilmiş bir öğretmen sorgulayıcı olacaktır, kendisine tepeden inme yaptırımlara direkt boyun eğmeyecektir, öğrencilerini de düşünmeye itecektir. Yani eleştirel düşünce yaklaşımı dalga dalga yayılacaktır, dünyayı anlamaya yönelik sorgulama yöntemi yaygınlaşacaktır öğretmen eğitiminde Eleştirel Pedagojinin kullanılmasıyla. Bu yöntemde  öğretmenlerin kendi geçmişleri, yaşadıkları ve birlikte eğitim gördükleri arkadaşlarının geçmişleri ve yaşadıkları, bir Amerikan ders kitabından daha etkili olacaktır çünkü mevcut durumu tespit edip olabilecek çözümler hakkında konuşulacaktır. Ve bu öğretmenler atandıkları zaman gittikleri bölgelerde küçük de olsa değişiklik yaratıcı, adımlar atacaklardır. Attıkları adımların yankıları büyük olabilir veya zincirleme minik adımlar sonunda dönüştürücü bir değişikliğe neden olabilir. Bu yüzden akademik hayatımdaki değişiklik, yani öğretmen eğitiminde Eleştirel Pedagojinin yer alması benim inandığım bir işte çalışmamı sağlamış oldu.
Mehmet GAZAN: Bu kavramlarla az çok içli dışlı olan bir kişinin bu soruya hayır cevabını vermesini açıkçası beklemiyorum. Kendi açımdan en çok dönüşüm yaşadığım alan kişisel yaşamım oldu. Gerek derslerde üzerine düşündüğümüz konular, gerekse bu alandaki kişiler tarafından yazılan makaleleri okumak dünyaya bakış açımı önemli bir ölçüde değiştirdi. Tabiri caizse kendime yeni bir eleştirel görme gözlüğü almış kadar oldum. Dışarıdan çok basit gözüken her olayın arkasında tonlarca etmenin olduğunu ve bunları kazdıkça altından daha fazla şeyler çıktığının farkına vardım. Fakat burada şöyle bir durum da oluştu; yeni şeyleri öğrendikçe içinde bulunduğumuz durumun vehametini daha da kavradım. Bu yönden bilmek ve öğrenmek hem inanılmaz keyif verici, hem de üzücü oldu. Ancak bu üzücü kısmında yine aynı şekilde okuyarak, sorgulayarak ve olup bitenin farkında olarak olumlu yönde ivmeleneceğini düşünmekteyim. Mesleki anlamda ise sınıfımda beni dinleyenlerin sadece öğrenci olmadıklarını, aynı zamanda onların da sorunlarıyla, sevinçleriyle ve üzüntüleriyle birer birey olduklarının daha çok farkına vardım. Ayrıca, öğrencilerimize öğreteceğimiz bir dil bilgisi kuralından daha önemli şeylerin de olabileceğini daha çok düşünmeye başladım. Son olarak akademik yönden konuya bakmak gerekirse, lisans öğrenimim boyunca öğretilen her şeyin eleştirel biçimde sorgulanabileceğini, tek bir doğrunun olmadığını ve eğer istenirse küçük kıvılcımlarla büyük değişikliklerin gerçekleşmesine yardımcı olabileceğimizi öğrendim.
Yasemin TEZGİDEN-CAKCAK: Eleştirel pedagojinin ilkelerini sınıf içi ve dışındaki eğitsel süreçlerde ya da araştırmalarınızda hayata geçirebildiğinizi düşünüyor musunuz? Nasıl?
Mehmet GAZAN: Öğrencilerimizin de bizler gibi sorgulamadan çoğu şeyi kabul etmeye alışkın bireyler olarak yetiştirilmeye çalışılmasına rağmen eğer karşılarında onları düşünmeye ve sorgulamaya iten bir öğretmen olursa buna kolayca ayak uydurabileceklerinin farkına vardım. Buna kısaca bir örnek vermek gerekirse, “crime and punishment” (suç ve ceza) temalı ders için müfredatın gerektirdiği şeyleri yaptıktan sonra öğrencilerime son aylarda gerçekleşen kadın cinayetlerini ve sonrasında ev içi şiddet hakkındaki düşüncelerini benimle paylaşmalarını istedim. Bunu Türkçe olarak yapmak onların asıl fikirlerine ulaşmamda yardımcı oldu. Bu konuşmalar esnasında öğrencilerin biraz daha bilinçlendiklerini hissettim. Bu kısa örneğin de gösterdiği gibi, eleştirel pedagoji sınıf içerisinde de bana ve dolayısıyla öğrencilerime çok açıdan yardımcı oldu.
Özge ÇOMAK: Bu soruda kısa süreli öğretmenlik hayatımda yapmak için en çok heyecanlandığım ve üzerine çok güzel olumlu dönüşler aldığım bir deneyimimi paylaşmak istiyorum. Eleştirel Pedagoji ve Dil Eğitimi dersini alırken aynı anda bir vakıf üniversitesinde yarı zamanlı okutmanlık yapıyordum. Haftada 27 saat derse girdiğim, hem hazırlık seviyesinde hem de bölüm seviyesinde birçok sınıfımın olduğu yoğun bir dönemdi. Eleştirel pedagojiyle ilgili yaptığımız okumalar, tartışmalarımız ve incelediğimiz örnekler sayesinde kendi sınıf pratiğimle ilgili kafamda fikirler oluşmaya başladı. Konuşma becerisi odaklı girdiğim hazırlık sınıflarında Freire’nin “generative themes”inden (üretken temalar) ilham alarak öğrencilerin kendi hayatlarından ve gözlemlerinden çıkarım yaparak belli başlı konuları tartışmasını ve fikir alışverişi yapmalarını sağlayan, eşitsizlikleri problematize ettikleri ve çözüm önerileri üretebildikleri eğlenceli ve eleştirel bir tartışma serisi kurguladım. Eğitim, felsefe, sosyal adalet, medya ve teknoloji, cinsiyet eşitliği gibi şemsiye konuları her sınıfta öğrencilerin kendilerinin çizdikleri çerçevelerde farklı biçim ve içeriklerle tartıştık. Öğrenciler hem İngilizce konuşabildikleri hem de bunu yaparken kendi öznel dünyalarında kafa yordukları meselelere özgün yorumlarını katabildikleri için severek katılım gösterdiler ve bu tarz bir konuşma-tartışma etkinliğini çok faydalı buldular. Böyle bir ortak deneyime hem önayak olmak hem de bir parçası olmak açıkçası beni çok mutlu etti. 
Genel itibariyle, öğrencilere, mesleğime, eğitim bilimleri alanına ve özünde hayata olan bakışımı ve algımı değiştiren ve besleyen bir dersti. İleriki akademik çalışmalarım ve öğretmenlik deneyimlerimde de etkisini kaybetmeyeceğine eminim.  
Bahar Cemre KARAAĞAÇLI: Eğitim verdiğim sınıflarda eğitim materyalleri üzerinden herhangi bir eğitsel faaliyet sürdürmedim. Fakat eleştirel pedagoji ilkelerinin eğitim materyallerine yönelttiğim eleştirilerde ve öğrencilerle olan ilişkilerimde etkili olduğunu söyleyebilirim. Mevcut düzenin içinde çarkların daha fazla farkına vardım. Bunun sonucunda da çarkın istediği istikamette dümdüz ilerlemektense öğrencilerin ihtiyaçları ve isteklerine daha fazla dikkat etmeye başladım.  Şu anda herhangi bir araştırma yapmasam da Freire’in öncülük ettiği Katılımcı Eylem Araştırması metoduyla tanıştığım için çok mutluyum. İleride eğitim konusunda dezavantajlı bir grupla bu türlü bir araştırmaya sürdürmeyi çokça istiyorum. Bu ilkelerle dizayn edeceğimiz bir araştırma sonucunda bilgilerin, bulguların kağıtta kalmasındansa karşı tarafa da yarar sağlayacağını görmek beni eleştirel pedagoji odaklı araştırma yapma konusunda yüreklendiriyor. 
Özetlemem gerekirse bana öğrettiği kavramlarla, açığa vurduğu sistemin binbir yüzüyle, ilerlemeye ve hakkaniyete olan inancımı pekiştirmesiyle eleştirel pedagoji dersi beni eğitim yolculuğumda oldukça besleyen bir ders oldu. 
Seher BALBAY: Eleştirel Pedagoji sınıf dışındaki eğitsel süreçte de hayatımı katkıda bulundu. Örneğin çalıştığım üniversitede bir konuşma kulübü başlattım. Herkese açık olan bu kulüpte sorgulayıcı yaklaşımı öğrenciye göstermeye çalışıyorum. Ama bu bir ders verme şeklinde değil. Öğrenciler her hafta buluşarak, daireler içinde oturarak, eğitimle ilgili, eğitimde kendilerine dayatılanlarla ilgili, içerik veya yöntem olsun öne çıkarılan, üstün görülen gruplar, yapılan haksızlıklar konusunda olsun tartışmalar yürütüyorlar. Bu tartışmalarda sorgulayıcı bakış açısı - sorgulayıcı yaklaşım - öne çıkıyor. İçinde bulundukları sosyal konumun ve ekonomik konumun getirisini ve götürüsünü ve hangi politik kararların sonucu olarak bu eğitim sisteminde ayakta kalmaya çalıştıklarını tartışıyorlar. Bunun en önemli katkısının öğrenciyi kendi eğitimi ile ilgili düşündürmesi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla teoriyi uygulamaya geçirdiğime inanıyorum bir nebze, kendi şartlarımda. Her şeyden önce eğitime eleştirel bakış açısı ve çok çeşitli yaklaşımlardan, çok çeşitli faktörlerden etkilenerek düşünce derinleştirme şeklinde bakmak benim yeni eğitim felsefem oldu.
Özge GÜNAY: Bu soru benim içimdeki çekincelerin bir gün cesarete dönüşeceği umudunu aklıma getirdi. Neoliberal eğitim politikalarının öğrenciler ve öğretmenler üzerindeki etkilerini bire bir deneyimliyoruz. Bu durum üzücü olsa da ve bazen bizleri karamsarlığa sürüklese de bu yıkıcı etkileri en aza indirmek de bizim elimizde. Bu yüzden eleştirel pedagojiyi bu yolda bizi birleştiren, umut veren bir ortak nokta olarak görebiliriz. Eleştirel pedagoji okuyarak edindiklerimi öğretmenliğime yansıtmaya çalıştım ve aslında daha yeni bir öğretmen olarak bunun zor ama mümkün olduğunu deneyimledim. Ayrıca eleştirel pedagoji dersi kapsamında yaptığım çalışma da bana bu alanda daha çok şey yapılabileceğini ve bunun bir çıkış yolu bulabilmek için gerekli olduğunu gösterdi.
Osman KILIÇ: Evet düşünüyorum. Her ne kadar sistem bizi esir almış olsa da bu sisteme karşı nasıl direnebileceğimi öğrendiğim ve bunu okulda uygulayıp olumlu geri dönütler aldığım için bu soruya pozitif bir cevap verebiliyorum. Sınıfta işlediğimiz ders kitaplarındaki konulardan mutlaka gündelik yaşamda sözü edilmeyen taraflar çıkarabiliyorum. Eleştirel pedagoji ilkelerinin sınıf içerisinde ve dışında öğrencilere de sorumluluk kazandırdığını düşünüyorum çünkü öğrencilerin artık ben demeden o konuyla ilgili araştırma yapıp o konuyla ilgili düşüncelerini ve fikirlerini arkadaşlarıyla birçok açıdan ele alışı, eleştirel pedagojinin hayatlarımıza kısa sürede nasıl dahil olduğunu kanıtlıyor. Araştırma boyutunda ise eleştirel düşünceye yönelik hazırladığım ders planlarını çalışma arkadaşlarımla paylaşıyorum ve geri dönütlerin yine olumlu olması bana kısa sürede aslında insanlara nasıl ulaşabileceğini gösteriyor. Gramsci’nin söylediği, içimizdeki ‘common sense’i’ (sağduyunun) ‘good sense’e’ (iyi duyuya) dönüştürmek zor görünse de makul olduğunu gösteriyor. Tabi şunu unutmamak gerekir. Eleştirel pedagoji acı ve zorlukların olduğu bir yol, fakat bu yolda ne kadar birlik olunursa o kadar kolay ve acısız olacağı inancı içerisindeyim. 
Nesli Çiğdem SARAL: Düşünmek, sorgulamak, gerçeği aramak, irdelemek… Bunların hepsi eğitim alanında gerekli eylemler. Yalnız harekete de geçmek gerek. Öğrencilerimizi “gerçekten” dinlemek, onların yaşamlarını anlamak ve onları eğitim sistemimizde “ideal” olarak görülen öğrenci profiline uymuyor diye ötekileştirmemekle başlayabiliriz bence. Eğitsel süreç içinse ilerde (şu an aktif olarak öğretmenlik yapmadığım için) öğrencilerin kendi eğitim hayatlarıyla birlikte yaşadığı çevreyi sorgulamalarına teşvik edecek dersler planlayabileceğimi düşünüyorum. Bütün insanların eşit olduğunu, tek bir gerçeğin olmadığını, hoşgörülü olmayı, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin bize zarar verdiğini öğrencilerime çeşitli içeriklerle fark ettirebilirim. 
Semanur ARSLANTÜRK: Şu anki kurumumda göreve başlamadan önceki faaliyetlerim genelde ya pasif-agresif ya da sonucu benim açımdan kötü bitecek şekilde oluyordu, ama bir şekilde isteneni körü körüne yapmayarak aslında hedeflediğim başarıyı sağlıyordum. O zamanlar küçük yaş gruplarıyla çalıştığım için öğrencilerimin haklarını korumak adına omuzlarımda daha fazla yük olduğunu düşünüyorum. Üniversite öğrencileriyle çalışmaya başladıktan sonra alanım gereği öğrencilerimle sınıf içinde pek çok konuyu konuşabilme, fikir alışverişinde bulunabilme imkanım oldu. Özellikle eleştirel pedagojiyle tanıştıktan sonra öğrencilerime de bu kavramı tanıtmaya çalıştım ve kullandığımız kaynaklardaki cinsiyet kalıpları, eşitsizlik, ırkçılık gibi konuları kitabın istediği şekilde normalleştirerek konuşmayı reddederek kendi fikirlerimizi, toplumdaki yanlış anlaşılmaları, bize diretilen kalıpları tartıştık. Bu tartışmalar sırasında öğrencilerimden çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Ama en önemlisi, yeni neslin sandığımızdan da bilinçli ve duyarlı büyüyor olmasını, korkmadan, çekinmeden görüşlerini bildiriyor olmalarını görmek geleceğe dair umutlarımı yeşertiyor.










[1] Katkı verme sırasıyla Yasemin Tezgiden Cakcak, Özge Çomak, Bahar Cemre Karaağaçlı, Seher Balbay, Özge Günay, Nesli Çiğdem Saral, Osman Kılıç, Mehmet Gazan, Semanur Aslantürk

[2] ODTÜ Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Öğretim Görevlisi, Dr.

[3] ODTÜ Modern Diller Bölümü Öğretim Görevlisi, Dr.

[4] ODTÜ Eğitim Yönetimi ve Planlaması Yüksek Lisans Öğrencisi, Gazi Üniversitesi Eğitim Yönetimi Araştırma Görevlisi

[5] ODTÜ İngiliz Dili Eğitimi Yüksek Lisans Öğrencisi, Yarı Zamanlı İngilizce Öğretim Görevlisi

[6] ODTÜ İngiliz Dili Eğitimi Yüksek Lisans Öğrencisi, Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi

[7] Gazi Üniversitesi İngiliz Dili Eğitimi Doktora Öğrencisi ve Öğretmen

[8] Türk Hava Kurumu Üniversitesi Öğretim Görevlisi

[9] Milli Savunma Üniversitesi, Öğretim Görevlisi

[10] Başkent Üniversitesi, İngilizce Öğretim Görevlisi


Yorumlar - Yorum Yaz