![]()
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Dershaneleri ne yapmalı?
18/09/2012 Dershaneleri ne
yapmalı?
Dershane,
Türkiye’de eğitim sisteminin çürümüşlüğünün, iflasının ve seviyesizliğinin en
net göstergesi ve sonucudur. Pedagojinin
dip noktası, kamusal eğitimi için için yiyen bir kurttur. Özel okullar, vakıf
üniversiteleri, etüt merkezleri, danışmanlık hizmetleri veren eğitim büroları
gibi dershaneler de neoliberal eğitim felsefesini içselleştirip uygulayan
mükemmel örneklerdir. Bu yönüyle dershaneye
eğitim kurumu demek, eğitime hakaret olur. Bunlar ne eğitimi kurumu ne de
öğretim mekânıdırlar. Okullarda yine de bir parça eğitim-öğretim yapılır, ama
dershanelerde giriş sınavlarına ilişkin türlü kurnazlık, cinlikler, kısa veya kestirme yollar, çabucak işi
bitirme, rekabet, rakibini ekarte etmek gibi eğitim-öğretimle ilgisi olmayan
bir dolu şeytanlık dışında ne öğretiliyor Allah aşkına? Öğretildiyse,
üniversite sınavlarında sıfır çeken 50 bin genç, PISA testlerinde sonunculuk,
kompozisyon ve dilekçe bile yazamayan, hangi yüzyılda yaşadığımızı bile
bilmeyen bir dolu üniversite öğrencisi de neyin nesi oluyor? Bunda
dershanelerin hiç mi katkısı, payı, dahli yok? Bu
kurumu yeni yeni adam gibi tartışmaya başlıyoruz. Sağ olsun, Başbakanımız
birkaç sene öncesindeki gibi yine dershaneleri kapatacaklarını söyleyince bize
de tartışmak düştü. Başbakana bakılırsa, hükümet alacağı kararla 2013-14
yılında dershanelerin kalkacağını söyledi. Gerçi buradaki cinliği görmek hiç de
zor değil: Kapatılacak olan dershaneler özel okula dönüştürülecek ve devlet de
onlardan hizmet satın alacak. Bunun adı, kamu parasının özele, özel üzerinden
harcanmasıdır. Özele yeni bir güzellemedir. Özelleştirme ve piyasalaştırma iç
içe bu uygulamada. İyi de, AKP’li yıllarda eğitime harcanan bütçe, o bütçeden
eğitsel yatırıma ayrılan pay düştükçe, 4+4+4 rumuzlu kesintili eğitimle birçok
yeni okul ve dersliğe ihtiyaç duyuldukça, öğretmen maaşları yerlerde
süründükçe, devlet kamusal eğitimi güçlendirmesi gerekirken neden önceki
uygulamaya benzer adımı yine atıyor? Hatırlanacaktır,
üç-beş yıl önce de hükümet, başarılı ve fakat yoksul 10 bin çocuğu özel
okullarda parasını bizzat devletin vereceği bir meblağla okutmak istediğini
duyurmuş ama söz konusu düzenlemeye Cumhurbaşkanı Sezer karşı çıkmış ve Anayasa
Mahkemesi de bunu iptal etmişti.
Biliyorum, hükümetin en çok canını sıkan şeylerden biri de, özel
okulların yarı dolu kapasiteyle çalışması-hükümetin kamusal eğitim konusunda
canı bu kadar sıkılmıyor. İyi de, madem yüksek rekabet koşullarında, dışa açık
bir piyasa ekonomisinde yaşıyoruz, niye özel okullar rekabet etmek yerine
kamuya, devlete el açıyor? Hep el açtığı için artık alışkanlık mı demeli? Yine
öyle olacak gibi. Aslında hep öyle oldu; ta 1923’deki İzmir İktisat
Kongresinden bu yana özel sektör, kötülediği, eleştirdiği, hantal ve
merkeziyetçi buluğu devletin kapısından da hani hiç ayrılmamıştır: Teşvikler,
bedava arsa tahsisatı, düşük faizli kredi, vergiden muafiyet, hibeler vs. Hala
devlete asalak yaşayan bir burjuvazi! 4100
tane dershane olduğu söyleniyor. Birkaç bin tanesi de kaçakmış. Bir eğitim
kurumu kaçak çalışıyorsa, zaten ona eğitim kurumu değil başka bir şey demek
lazım. Merdiven altındaki berbat ta, üstündeki çok mu iyi? Özel
okullar zaten rekabete son derece dayanıksızlar, bir eğitim-öğretim kurumu gibi
değil ticarethane gibi çalıştıkları halde. Bu okulların otelcilik hizmetleri
göz boyarken pedagojik verimlilikleri yerlerde sürünüyor. Tıpkı özel vakıf
üniversiteleri gibi. Bu haliyle kamu okullarıyla rekabet edemezlerken, özel
okula dönüşecek olan eski dershanelerle nasıl rekabet edebilecekler? Ama bu
noktada yine sevgili özel sektör düşkünü devletimizin yardımını görüyoruz:
Devlet, dershaneler yerine anaokulu, kolej, üniversite, kreş açanlara arsa
tahsisi, vergi muafiyeti getirecekmiş. İyi de, devlet neden anaokulunu,
kolejini, üniversitesini, kreşini kendi açmaz da ille de özel sektöre yol
gösterir? Çünkü
tüm neoliberal devletler eğitimi sırtından atmak istiyor. Eğitimi yük, kambur
ve baş belası olarak görüyorlar. Sosyal muhalefetin en etkili noktalarından biri
kamusal eğitim olduğu ve halkın kendi taleplerini en çok duyurduğu kurumlardan
biri olarak görüldüğü için. 2003 yılında
Erdoğan İMKB’de yaptığı bir konuşmada, eğitimden bütünüyle çekilip bu alanı
özel sektöre bırakmak istediklerini söylemişti. Bu kapitalist bir devlet için
bile mümkün değil, zira eğitim hala çok etkili ideolojik bir aygıt. Devlet,
kapitalizme ve türlü ideolojilere (muhafazakârlık, liberalizm, milliyetçilik,
dindarlık vs.) meşruiyet sağlamak ve halkı daha kolay yönetmek için resmi okullardan
vazgeçemez. Öte yandan, Cemaat’in çok sayıda dershanesi var ve daha şimdiden
AKP’ye yaylım ateşine başladı bile. Zaman gazetesinde 12-13 Eylül tarihlerinde
yazan İbrahim Öztürk’ün AKP’ye muhalif cevabi yazıları (“Dershaneleri Kapatmak
I-II”) hem Cemaat-AKP geriliminin geldiği yeni nokta açısından çok ilginç hem
de neresinden tutsanız elinizde kalacak tezler içeriyor. Öztürk
yazmış, okuyalım: “Öte yandan ‘kapatıyoruz’ buyurgan lafı da nereden çıktı?
Hani Türkiye’de bir serbest piyasa ekonomisi, girişimcilik özgürlüğü vardı! Birileri
şartlarına uyarak ‘isteyene bilgi satmak’ istiyorsa, birileri de gelip bu
hizmeti satın almak istiyorsa, buna engel olmaya kalkmak neyin nesi?” “Zaten bu
‘kapatmak’ işi mahkemeden döner. Avrupa’da bunun karşılığı yok.” “Dershaneler, ‘eğitim sektörünü kapatan’
devlete, halkın ve piyasanın dinamiklerinin verdiği gerçekçi, çözüm ve
girişimci odaklı bir tepkidir.” ”Sınav var olacaksa bu sektör de yeraltına
inecek, tümüyle kayıt dışı olacak. Çocuklarımızı kime emanet ettiğimiz
bilinmemiş olacak. Devlet vergi kaybı yaşayacak, insanlar işini kaybetmiş
olacak.“ “Mevcut düzende dershaneler haksızlık değil, bilakis sosyal adalettir.
Zenginler, kolejlerde, özel hocalarla, sonrasında parayla özel üniversitelere
sokarak, yurt dışına göndererek, açıklarını kapatarak yarışta yer alıyor.
Dershane ücretleri de oldukça makul. Çünkü rekabet var. Hele fakir ve başarılı
çocukları bu kurumlar zaten bedava alıp destekliyor. Bu yolu kapatırsanız,
Anadolu’yu budamış, en iyi ortamları zengin çocuklara terk etmiş olursunuz.”
“100 bin kişilik istihdamı, 2 milyar dolarlık sektörü batırmayı ‘milletim öyle
istiyor’ diye meşru kılacaksınız, öyle mi? Millet kim?” Şimdi
Öztürk’e cevap verelim: 1) Bilgi satılık değildir. Satılıyorsa, metadır ve satıldığı
yerden sosyallik, halka hizmet, kolektif değerler adına hiçbir şey çıkmaz.
Bilgi ve beceriyi bireye kazandırmak devletin görevidir ve parayla satılamaz. Eğitim,
sosyal bir haktır. Dershaneler sattığı için, eğitim kurumu değil, bir işletme, berbat
bir kapitalist şirkettirler. Her türlü kayıt dışılık, vergi kaçırma, emek
sömürüsü, patronajın gerekleştiği yerlerde eğitim olmaz. 2) Kapatma işi
mahkemeden dönmez, çünkü Avrupa’da dershane gibi ucube kurumlar yok. 3)
Dershaneler, devlete, halkın ve piyasa dinamiklerinin verdiği çözüm yönelimli
bir tepki değil; bizatihi devletin sermayenin isteklerine uyarak işbirlikçi
halde gerçekleştirdiği neoliberal bir Truva atıdır; kamusal eğitimi içeriden
oyacak bir girişimdir. 4) Dershaneleri yaratan, sınav değil, sermayenin azgın
kar iştahıdır. Bu iştahın (kamusal) eğitim alanında kabarması devlet tarafından
önlenirse, sınavlar olsa bile dershaneler yine olmayacaktır. Fransa’da çok sıkı
bakalorya sınavları var ama dershaneler yok. Dershanelerin kayıt dışı olması,
kayıtlı olmasına yeğdir. Hiç olmazsa, devlet ve halk bu kurumu meşru olarak
görmeyecektir artık. Devlet dershanelerden gelen-o da eksik gelen-vergi
gelirinden olunca, batmaz. İşsiz kalan dershane öğretmenleri de kamuda istihdam
edilebilir. İhtiyaç da var zaten. 5) Dershaneler sosyal adalet değil, eğitsel
alandaki türlü adaletsizliklerin (olanak eşitsizliği, cinsiyet ve çeşitli
kesimlerin yetersiz okullulaşması vs.) sonucu olan bir adaletsizlik, eşitsizlik
ve sınıfsal ayrımcılığa göre işleyen çarpık bir pedagojik sistemin yaratığıdır.
Dershanelere gittiği için zenginlerle aynı eşit olanaklara sahip olunduğu
iddiası gülünçtür. Kaldı ki, yoksul öğrencilerin çoğu dershanelere gidemiyor,
çünkü buna güçleri yok. Dershane ücretini ödeyemediği için intihar eden,
sokakta çalışan, burs ve hami arayan çok sayıda öğrenci vardır. Dershanelerin
çok azı ve o da oran olarak çok az bedava öğrenci alıyor, burs veriyor. Yoksul
çocukların eğitim sorunlarını halletmenin yolu, her türlü piyasa çürümüşlüğüne
açık olan dershaneleri açmak değil, herkes için, her zaman ve her koşulda
kamusal eğitimi desteklemek, özel sektörü eğitim alanında tümden yok etmektir.
Dershaneler, bir hastalıktır; tedavisi de nitelikli, yaygın, parasız, bilimsel
ve demokratik eğitimdir. Dershane,
kamusal eğitimin kurdudur. 6) 100 bin kişilik istihdam, 2 milyarlık dolarlık
sektör: Bu bir sorun değil. Çözüm basit: 2 milyar dolarla birçok kamu okulu
kurup oralarda dershane emekçilerini istihdam edebilirsiniz. Dershane
patronları mı? Onlar, dershane emekçilerinden elde ettikleri artı değerle ömür
boyu rantiye hayatı yaşayabilirler.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013 |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? |
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013 |
Bir politik Rönesans olarak Gezi |
Vehim - 22/06/2013 |
Vehim |
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013 |
Taksim direnişinin içini boşaltma |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013 |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013 |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi |
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013 |
Milli korkumuz matematik |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013 |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013 |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? |
![]() |