![]()
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Devlet, İmam-Hatipler ve Harp Okulları-asıl soru(n) ne?
25/09/2012
İmam-Hatipler, 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu çerçevesinde Cumhuriyete bağlı aydın din adamları yetiştirmek amacıyla, kapatılan medreseler yerine kurulmuştu. İlk İmam-Hatip okullarında bilim dersleri din derslerine göre ağırlıktaydı. Gelişen süreç içinde bu okullara ilişkin tartışmalar hiç bitmedi. Bu okulları medreselerin devamı olarak görmek isteyenlerle onu şeriatın kalesi olarak görenler arasındaki tartışma büyük ölçüde yüzeysel bir politik düzeyde kaldı, pedagojik düzeye hiç inmedi ya da yükselmedi. Kemalistler bu okulları kurarken medrese softaları yerine devlet denetiminde laik eğilimli din adamları yetiştirebileceklerini düşünmüşlerdi ama gelinen noktada, ne trajiktir ki, İmam-Hatip okullarını kuran kanunun kendisi, yani Tevhid-i Tedrisat bizatihi tartışmanın, daha doğrusu ortadan kaldırılması gerektiğine dair tartışmanın merkezine oturdu. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan 17 Eylül 2012 günü yaptığı açıklamada, geçmiş iktidarlara
seslenerek, neden İmam-Hatip okullarını kapattıklarını; bu okulların [başka
bazı okullar gibi] terörist, anarşist yetiştirmediği için mi kapatıldığını
sordu. Başbakanın sorusu devamla
şöyleydi: “Vatana hizmet aşkıyla yaşadıkları için mi imam hatip okullarını
kapattınız?” Yine devamla: “Açıkçası
ben, evlatlarım, birçok bakan arkadaşlarım imam hatip lisesi mezunları olarak,
bugün imam hatip okullarına itibarını iade etmenin bahtiyarlığını, bunun
tarifsiz heyecanını yaşıyoruz.” Bu, çok
sorunlu bir açıklama. Sorunu çözmek için öncelikle sorulara sorularla karşılık
verelim: 1) İmam Hatip okullarının terörist, anarşist yetiştirmediğini nereden
biliyorsunuz? Türkiye’de hangi okullar terörist veya anarşist yetiştirmektedir?
Daha çok sol düşünce ve pratiğe etiketlenen terörist ve anarşist kelimelerini
bir kenara bırakalım; İmam Hatip okullarından hiç mi silahlı eylemci, militan
veya “aşırı” hareketlere yönelik sempatizan yetişmedi? Mesela, bırakın laik ve
solcuları, feminist veya liberal eğilimli Müslümanları bile boğazlayan, diri
diri betonun içine gömen Hizbullahçılar nereden yetişti? Bunlardan hiç mi biri İmam-Hatip’lerde
okumadı? Ya silahlı-külahlı İBDA-C militanları nerede yetişti? Sivas’ta insan
yakan caniler, Çorum ve Maraş’ta kör bıçak, testere, sopa, silah vs ile Alevi
katledenler nerede yetişti? MSP’ye yakınlığı ile bilinen 1980 öncesi
silahlı-külahlı Akıncılar nerede okudular? Ama yine
de kalkıp, bu birkaç örneğe dayanarak İmam-Hatip okullarının silahlı militan,
terörist veya anarşist yetiştirdiğini söylemek, saçmalık ve yanlış olur. Bu
tarz bakış açısı, insafsızlığın ötesinde, bu okulları ciddi ölçüde eleştirmenin
önünde ayrımcı bir damgalama haline de gelir. Ama İmam-Hatipler nasıl bu
şekilde suçlanamazsa, laik eğilimli, bilimsel ve sol ağırlıklı okullar, mesela Fen
ve Anadolu Liseleri ya da Ankara SBF, ODTÜ veya DTCF de bu şekilde suçlanamaz.
Suçlanırsa, bunun adı ayrımcılıktır. Bir başbakan, yönetimi altında olduğu
okullar arasında “terörist yetiştiren-yetiştirmeyen” diye ayrım, sınıflama,
etiketleme yapamaz. Takım tutar gibi okul tutamaz, zira tüm okullar ve o
okullarda okuyan öğrenciler, öğretmen ve idareciler onun kendi sorumluluğu
altındadır. Bir okul terörist yetiştiriyorsa, bunun sorumlusu MEB, yani
hükümettir. Bu durum, bumerang gibi işler. 2) İmam-Hatip
mezunlarının vatana hizmet aşkıyla yanan; vatansever yönetime, müfredat ve
derslere, mezuna, velhasıl bir kültüre sahip olduğunun ölçüsü, örneği veya
sonucu nedir? Mesela, Fen ve Anadolu Liselerinden mezun olanların vatan aşkı
taşımadıklarını nasıl ve nereden biliyorsunuz? Vatan aşkı ne demektir? Mesela
laik okullardan yetişen bir Alevi, laik, sosyalist, Kürt, ateist, eşcinsel gibi
muhalif bir kimliğe sahip bir bireyin vatan aşkı içinde olmadığının kanıtı
nedir? Mesela, demokratik muhalefetin vatana ihanet ile damgalandığı bir
durumda, başka türlü bir vatan hayali kuranların yaşam ve söz hakkı nerede ve
kimin elinde saklıdır? 3)
Başbakan, bugün İmam-Hatip okullarına itibarını iade ettiklerini söylüyor. Bu
nasıl bir itibar? Neye dayanıyor bu itibar? Mesela İmam-Hatip Okulu mezunları
piyasada kapışıldığı, bu okullar çok iyi Arapça öğrettiği, İmam-Hatip
mezunlarının giriş sınavlarında rekor üstüne rekor kırdığı, herkesin
çocuklarını bu okullara yazdırmak için sıraya girdiği, yine bu okullarda
eğitim-öğretimin hiç sorunsuz yürüdüğü mü ileri sürülüyor? İmam-Hatipliler
iyilik ve ahlak timsali midir? İmam-Hatipliler hiç mi yalan söylemez? Kavga
etmez, arkadaşını rakip olarak görmez, muzır hareketlere girişmez? Aşk-meşk
ilişkileri bu okullarda hiç görülmez mi? İmam-Hatipliler melek midirler? Elbette
hiçbiri değil. Öyle olsaydı, İmam-Hatipler yerine Fen ve Anadolu liselerinin
itibarı bu derece yüksek olmazdı. Vakıadır ki, İmam-Hatipliler en az diğer
okullar gibi sorunlar, çelişkiler ve açmazlar içindedir. Nihayetinde bu okullar,
kapitalist bir Türkiye’nin ürünüdürler. Bu okulların kendine ait özel, çok
farklı ve otantik bir itibarı falan yoktur. Öyle olsaydı, bütün Batı dünyasının
eğitim filozofları, ölçme-değerlendirmecileri, pedagogları gelip bu okulları
inceler ve belki de aynı modeli Batıda kurarlardı-tıpkı yere-göğe
sığdıramadığımız Köy Enstitüleri gibi. Oysa çok iyi bilindiği gibi, neredeyse
bütün dünyada son birkaç yüzyıldır din okulları çok ciddi ölçüde kan
kaybetmiştir; yani onca Evrim karşıtlığına rağmen fen, meslek ve ticaret
okulları ilgi bakımından merkezdedir. Bunun en önemli nedeni, bilim ve
teknolojinin günümüzde güçlü bir üretici güç olarak öne çıkmasıdır. İmam-Hatipleri
özel kılan, kimliğini tartışmalı hale getiren, öncelikle ve sadece ne pedagojik
bir sorunsal ne de eğitim-öğretimle ilişkili bir durumdur. Bu okullar,
dışarıdan/yukarıdan müdahalelerle aşırı politikleştirilmiştir; dini eğilimli
siyasi hareket ve partilerin arka bahçesi kılma gayesi bu okulları hiç rahat
bırakmamıştır; halkta bu okulların mutlak surette üstün ahlaklı gençler
yetiştirdiği iddiası yer edilmiştir ki bu üstün ahlak iddiasının kendisi bile
oldukça sorunludur. Oysa kendi mecrasına bırakılsa, belki de hiç ilgi
çekmeyecek ya da çok az ilgi çekecek, politik tartışmalara, çekişmelere,
çeşitli iddialara sahne olmayacak olan bu okullar üzerinde bu derece fırtına
kopmayacaktır. İmam-Hatipler aslında birçok yönüyle sıradan, vasat ve renksiz
okullardır-bütün teoloji okulları gibi. Kaldı ki, zenginler, muhafazakâr ya da
değil, çocuklarını bu okullara göndermezler. Cemaat’in bile bu konuda bir
takıntısı yok-bu, kendi okullarını kurmalarından belli oluyor. Bu okulları şu
anda özel kılan, Başbakanın bunları, diğerlerini arkaya iterek, öne çekmesi ve
savunmasıdır. Buradaki gaye, pedagojik değil, politiktir ama verilen bu destek,
İmam-Hatipleri politikanın tam merkezine çekmektedir. Çekmekte ama iyi
etmemektedir. Sonuç
olarak; İmam-Hatip Okulları, bir dikotomonin malzemesi olmuştur. Şöyle ki,
Atatürkçü kesimin ordu nezdinde Harp Okullarına biçtiği misyonun ters tarafında
İmam-Hatip okullarına muhafazakar politikacıların biçtiği bir başka misyon yer
almaktadır. Birinden çağdaşlık,
diğerinden şeriat fışkırdığı iddiası, bu okulların toplumun geleceği üzerine
söz söyleme hakkına sahip olacak bireyleri yetiştirmek hedefiyle ilgilidir. İki
okula da kurtarıcı misyonu biçilmektedir ki, aslında okullar bu şekilde
tanımlanamaz. 28 Şubatçılar bu okulları aşağıladılar, Başbakan da rövanşist mantıkla
bu okulları göklere çıkarıyor. Ne var ki, her iki okul tipi de tekçi, jakoben
ve baskıcıdır. 28 Şubat’ta Harp Okulu mezunu subayların politikalarına çok
benzer politikaları bugün İmam-Hatip mezunu AKP kadroları uyguluyor. Harp
okullarının çağdaş, İmam-Hatiplerin gericilik yuvası olduğu açıklaması,
açıklayıcı değil. Değil, çünkü özcü bir yaklaşımı barındırıyor. İlginç olan
nokta, eğitim bilimcilerin bu iki karşıt okulu bugüne değin ayrıntılı biçimde
analiz etmemesidir. Tıpkı diğer okul türleri gibi. Oysa akademisyenlerin birer
efsane gibi anlatılan bu iki okul türünü, yani Harp Okullarını ve
İmam-Hatipleri karşılaştırmalı biçimde incelemesi, bize birçok önemli bilgi
verecektir. İki okul türü de son derece politiktir, çünkü yukarıdan bir misyon
çerçevesinde kurulmuştur. İki okul mezunları da devletin asıl sahibi ve
yöneticileri olduğu iddiasını taşıyıp durmuşlardır. Fakat asıl soru şu
olmalıdır: Bu okulların Türkiye’nin demokratikleşmesine bir katkısı olmuş
mudur? Bu okulları aşağılama ve itibarlı kılmadan önce yanıtlanması gereken asıl
soru budur. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013 |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? |
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013 |
Bir politik Rönesans olarak Gezi |
Vehim - 22/06/2013 |
Vehim |
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013 |
Taksim direnişinin içini boşaltma |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013 |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013 |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi |
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013 |
Milli korkumuz matematik |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013 |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013 |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? |
![]() |