![]()
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Cemaatten Harekete ya da rahleden sıraya (Gülen Hareketi hakkında)
11/11/2012 Ünal Özmen Fethullah
Gülen ve önderi olduğu örgütlenme, bugüne dek genellikle dini terminolojiye
başvurularak anlamaya, açıklanılmaya çalışıldı. Oysa bu örgütlenme, cemaat
yapılanması gibi ortaya çıkmış olsa da başından beri ekonomik ve aynı zamanda politikti;
çünkü Gülen, 1970’te, cemaat yapılanmalarında rastlanmayan bir yöntemle
faaliyet alanını yazılı bir metne dayandırıyor ve hiyerarşik yapısına kadro
çizelgesinde yer veriyordu. Bu yapılanmaya ve yapı içinde etkin olmuş kişilere
baktığımızda, dini yeterliliğin aranan ölçütlerin başında gelmediğini de görüyoruz.
Bundan dolayı, örgütlenmenin hangi amaçlara hizmet ettiğini kavrayabilmek için
politik kavramlara başvurmak gerekir. Örgütün, son zamanlarda kendini tanımlamak
üzere başvurduğu “hizmet”, “hareket”, “oluşum”; “hizmet/hareketi” “gönüllüler/gönüllüler
hareketi” gibi kavramlara baktığımızda zaten yapının artık kendini politik
zemine konumlandırdığını görürüz. Örgütlenmenin, kendisini bir dinden veya bir soydan olanların oluşturduğu topluluğu ifade eden “cemaat” yerine ısrarla belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılan
ilerlemeler, akım
anlamındaki “hareket”le tanımlaması
aslına bakılırsa bizdeki bu yanlış algıyı düzeltmeye dönüktü. Gülen Hareketi,
genişledikçe (küreselleştikçe) seküler ilişkilere giriyor ve yerel dinsel bir
ad onu tanımlamakta yetersiz kalıyor. Kaldı ki merkezini Hıristiyan bir ülkeye
taşımış bir yapının İslamla ilişkisinin kendi içinde tartışma konusu yaratacağı
da açıktır. Biz de bu yazıdan itibaren Cemmati bırakıp, örgütlenmeyi “hareket” olarak analım. Fethullah
Gülen, henüz 1970’li yıllarda kendini üretecek, yeniden yeniden inşa edecek
alanlar olarak okulları görüyor. Resmi kamusal alanı ihmal etmemek kaydıyla
genellikle nihayetinde alternatifini düşlediği devletin resmiyeti dışında
kalmayı tercih etmiş tarikatların aksine Gülen, ilk kez çatışmak yerine
devletle uzlaşmak gerektiğini düşünüyor. Bu, hiç kuşkusuz ona, cami cemaatinin
dışında kalan fakat bir şekliyle dinle olan ilişkisini yarım yamalak yürüten
kitlelerle dolaysız bir şekilde ilişki kurma avantajını sağladı. Onu okula
yönelten, caminin alternatifi olması değildi elbette; okul, denetlenmeyen
ekonomik faaliyet alanı ve Bilgi Çağı olarak adlandırılan yeni dönemde herkesin
girip de çıkamayacağı etkin bir meşruiyet alanıydı aynı zamanda. Fetullah
Gülen, rahleden sıraya geçişi önererek geleneksel İslamcı kalıpların dışına
çıkabilineceğini gösterdiği gibi böylece aynı zamanda kendisini diğer
tarikatlardan ayırmayı da başardı. Sözünü
ettiğimiz örgüt, hiç kuşkusuz Harekete
dönüşmeden önce bir cemaatti. Lideri
Fethullah Gülen de geçinme yolunu Anadolu’da sık rastladığımız dindar
vatandaşın himmetine bağlamış bir imamdı. 1960’lı yıllardan sonra köyden kente
taşınan nüfus, kısa sürede içinden yeni tüccar bir orta sınıf üretti. Yaptığı
iş ve işin yapılış biçimi, bu orta sınıfın bağışlanması gereken günahlar
işlemesine neden oluyordu. Fakat meşguliyeti ona kendini Tanrıya bağışlatacak
zaman tanımıyordu. Onlara, kendileri adına Tanrı’dan şefaat (Allah katında mertebesi yüksek birinin günahının affedilmesi için ikinci
şahıslar adına dua edip dilekte bulunması) dileyecek,
Tanrı nezdinde itibarı yüksek biri gerekliydi. İşte Gülen, her geçen gün şefaat
ihtiyacı artan bu orta sınıf tüccarların salih mümini olarak onlarla birlikte
geldi kente. Tanrı, şefaat dilemek için başvuranlardan himmet (yardım) almayı
yasaklamıştı. Gülen, doygunluk ve tabi bıkkınlık noktasına ulaşmış cami
yaptırma vaatlerinin gerçekleşse bile kitleler üzerindeki etkisini yitirdiğini
görerek kendisine sunulan bağışları kapitalizmin ruhuna uygun olarak dünyevi
bir faaliyet alanında kullanacağını söylüyordu. “Yoksul çocuklarımızı eğitim
yoluyla ülke hizmetine hazırlamak.” Kurban,
kurban derisi ve küçük paralar olarak gelen bağışların kısa sürede servet
sayılacak miktara ulaştığını ve ödemelerin doğrudan Gülen’e yapıldığını kasası
olarak otuz yıl Gülen’in yakınında bulunmuş ikinci adam Nurettin Veren’den
öğreniyoruz. Cemaate akan para, mal ve mülkün idaresi, miktarındaki artışa
uygun olarak yeni bir yapılanmayı, siyasi ve ekonomik alanda yeni ilişkileri
zorunlu kılıyordu. Gülen, süreç içerisinde kazan-kazan
formülünü de hayata geçirerek Yamanlar Kolejinden Samanyolu Okulları zincirine
oradan da uluslararası okul yatırımcısına dönüştü. Cemaatin Harekete dönüştüğü
bu dönemde Gülen, asıl işinin tali yatırım alanları olarak dershanecilik ve
eğitim yayıncılığını da ihmal etmedi. Gülen’in
sezgilerine yön veren, hiç kuşkusuz kapitalizmin globalleşerek dünyanın her
noktasına nüfuz eder bir güç haline ulaşmasıydı. Kapitalizmin neoliberalizm
olarak adlandırılan bu dönemi, ülkeleri sermayenin yeni üretim biçimine uygun
bir yapıya evirirken eğitim kurumlarının amacını ve rolünü de hem işgücü hem de
tüketim alışkanlıkları bakımından bireylere yeni alışkanlıklar kazandıracak
biçimde tasarlanmasını gerektiriyordu. Bunun için öncelikle modern dönemin
bilgi kaynakları (bilimsel) yerine kitleleri, kendisi için zararlı sonuçlar
doğurabilecek düşüncelere sevk edici, sistemin ürettiği ve her geçen gün daha
görünür olan eşitsizlikleri, adaletsizlikleri görmesini engelleyici yeni bilgi
kaynaklarına ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle müfredatlar, ders kitapları, öğretim
yöntem ve teknikleri Öğrenci Merkezli Eğitim adı altında “reform”a tabi
tutularak dogmaların, kuşku ile yaklaşılması gereken bilimsel bilgilerle eşit
değerde (Rölativizm) itibar görmesi sağlandı. Ayrıca okulla birlikte satışa
sunulan bilginin, tüketicisi tarafından ihtiyaç duyulan, kullanılabilir, basit
ve kolay algılanabilir olması da gerekiyordu. Zaten neoliberalizm bilgiden çok
bireyin sahip olduğu yetenek, beceri ve alışkanlıklarıyla ilgileniyordu. Dinler,
bundan ötürü neoliberalizmin müşteri memnuniyetine dayalı pazarlama taktiğine
uygun olarak ticarileşen okulun satışa sunulan metası olabildi. Bir dogma
olarak dinin örgütlü yapısı, zihinlerde işgal ettiği yerin aktif durumunu
koruyor olması ve siyaset kurumunda gördüğü ayrıcalıklar onun yeniden bilgi
kaynağı olarak okullara dönmesini kolaylaştırdı. Ticari
hayatın pazarlanabilir metası olarak okula yatırım yapan Gülen Hareketi, modern
eğitim kurumlarında öğrenciye aktarılan bilimsel bilgilerin etkisini kıracak
dogmaları kullanması bakımından da yukarıda özetlemeye çalıştığımız
neoliberalizmin yeni eğitim politikasıyla tam bir uyum içindeydi. Batı, Yeni
Dünya Düzeni için geliştirdiği ve Dünya Bankası, IMF, OECD, AB gibi
uluslararası finans merkezlerinin desteğinde geliştirdiği eğitim politikasını meşruiyet
sorunu yaşamadan çevre ülkelere taşırken Gülen Hareketinin en uygun partneri
olabileceğini keşfetti. Özetle söylemek gerekirse okulun hem işleyiş hem de
içerik olarak yeniden tasarlanmasında Gülen Okulları, neoliberal okulun modeli
olarak kamunun karşısına çıkartıldı. PISA sınavlarında son sıralardaki yeri
değişmeyen kamu okullarına karşılık OECD ülkelerinde yapılan biyoloji,
matematik, kimya yarışmalarında Gülen okullarının dereceyle dönmesi; medyanın,
bu “başarıları” öyküleştirip himmetin yerine ulaştığı propagandası; siyasetin etkin aktörlerinin övgüsü topyekûn
bir dönüşüm için toplumun ikna edilmesi için yeterli oldu. Gülen okulları
modelinin, Müslüman ve Müslümanların yaşadığı ülkelere transfer edilerek
uluslararası boyut kazanması ise Türkiye’de gösterdiği performans ve radikal
İslamcı hareketlerle arasına koyduğu mesafenin küresel dönüşümün belirleyici
gücü ABD tarafından takdir edilmesi sonucu gerçekleşti. 1998’de Papa ile
görüştürülmesi hem Gülen’i neoliberalizmin arzu ettiği bir portre olarak diğer
İslamcı aktörlere sunuyor hem de gittikleri ülke halklarının zihinsel dönüşümüne
rehberlik edecek okullarının önünü açıyordu. Son
bir özet yapmak gerekirse Gülen okullarını, neoliberal okul modelinin Müslüman
kitlelere hitap eden pilot uygulaması olarak görmek gerekir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020 |
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020 |
“Tabula rasa” - 24/04/2020 |
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020 |
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020 |
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020 |
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020 |
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020 |
Türkiye’nin Avrupa’ya gönderdiği öğretmen ve imamlar proselit mi ? - 23/02/2020 |
![]() |