![]()
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Asistan meselesi
01/02/2013
Ankara Üniversitesinde on bir yıl asistanlık,
daha doğrusu Araştırma Görevliliği (Arş. Gör.) yaptım. Kolay gibi görünen ama
oldukça zorlu bir süreçti. Adı üstünde, araştırma görevliliği, yani görevim
araştırma yapmaktı. Ama yıllarca araştırma görevliliği dışında birçok iş yapmak
zorunda kalıyorsunuz. Deneyimle sabit. Araştırma görevlilerinin yaptıkları
işleri tek tek sayalım: Tez yapma, hocasının saha araştırmalarına yardımcı olma
(anket oluşturma, anketörlük yapma, verileri bilgisayara girme, onları analiz
etme vs.), sınav gözetmenliği, sınav kâğıdı okuma ve notları sisteme girme,
onların sonuçlarını ilan etme, öğrencilerin her türlü sorunuyla ilgilenme, çok
sayıdaki idari görev (program, ders, çeşitli idari işler, protokol, çeşitli
organizasyonlarda görev alma vs.), hocasının yerine ders girme, hocası için
ders hazırlama, bölüm kurulunun verdiği çeşitli akademik işleri yerine getirme,
hocası veya fakülte yönetimi için çeviri yapma… Bu listede olmayan daha pek çok işi (hocasının
özel işleri/ev-çanta taşıma, odasındaki kitaplarının tozunu alma, onun kitabını
yeni baskı için hazırlama, internette onun için bir konuyu araştırma vs.)
saymaya gerek yok. Yani, araştırma görevlileri, araştırma, kendini geliştirme,
görgü ve bilgisini artırma dışında her türlü angaryaya koşuluyorlar. Mevcut YÖK Yasasının 33/a maddesi Araştırma Görevliliğini şöyle
tanımlamış: “Araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde
yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan
öğretim yardımcılarıdır. Bunlar ilgili anabilim veya anasanat dalı
başkanlarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya
konservatuvar müdürünün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi
kadrolarına en çok üç yıl süre ile atanırlar; atanma süresi sonunda görevleri
kendiliğinden sona erer.” Araştırma, inceleme ve deney kelimelerinin altını ben
çizdim. Araştırma Görevlilerinin yaptıkları çoğu işin araştırma, inceleme ve
deneyle ilgili olmadığı açık. Fakat araştırma görevlileri yine de baskı, keyfi
kararlar ve akıl almaz ayak oyunlarıyla sindirilmekte, eşine rastlanmayacak
uygulamalarla susturulmaktadırlar. Çürüyen üniversite yönetimleri, araştırma
görevliliği kurumunu da çürütmeye çalışıyor. Akademik hayat ve araştırma görevliliğiyle
bağdaşmayan angarya sonucu araştırma görevlileri ne tezlerini zamanında
tamamlayabiliyor ne de kendilerini doğru-düzgün geliştirebiliyorlar. Yüksek
lisans veya doktora programından atılıp işini kaybedenlerin sayısı hiç de az
değil. Haliyle son dönemlerde, iş güvencesi, araştırma görevlilerinin başında
demoklesin kılıcı gibi durmaya başladı. Geçmişte, benim gibi araştırma
görevlileri 33. maddeden atanır ama her üç yılda bir yaptıkları çalışmalar dikkate
alınarak atamaları yenilenirdi. Doktora tezini tamamlayan araştırma görevlileri
genellikle bulunduğu bölüme yardımcı doçent olarak atanırdı. Bu, yerine
getirilen, getirilmesi beklenen akademik bir teamül idi. Son yıllarda artık
araştırma görevliliği, kadrolu bir iş değil. Araştırma görevlileri öğrenci-asistan
konumuna benzeyen bir pozisyonda 50/d maddesi üzerinden atanmaya başladılar.
Her üniversite bu maddeden atadığı araştırma görevlilerine bu posizyonu bir
burs gibi kullandırtmakta, süresi içinde tezini bitiremeyenlerin üniversite ile
ilişiğini kesmekte, süresinde tezini bitirenleri de, eğer canı veya keyfi
isterse 33. maddeye almaktaydı. Son dönemde İTÜ’den 60’ın üzerinde araştırma
görevlisinin işine son verildi. Gerekçe olarak da onlara süresi içinde
tezlerini tamamlayamadıkları söylendi. Ama kimi araştırma görevlileri, eğer
yönetim insiyatif almışsa, 33. maddeye geçirildi. Fakat asıl sorun, yeni YÖK
yasasından sonra yaşanacak gibi. Bilindiği gibi Bologna Süreci, öğretim üyeliği
ve yardımcılıklarının iş güvencesini akademik performans ve proje konusundaki
girişimcilik üzerinden değerlendirilmesini öngörüyor. Bu, akademinin bilimsel
esaslardan ziyade piyasaya yönelik girişimciliğe göre
ölçülmesi-değerlendirilmesi demek. Yeni yasayla birlikte büyük bir ihtimalle
çok sayıda araştırma ve öğretim görevlisinin işine son verilecek ya da bu
insanlar, taşradaki ‘adı var kendi yok’ tabela üniversiteleri için rotasyona
tabi tutulacaklar. Geçmişte, yani YÖK öncesinde asistanlık kurumu
vardı. Asistan, belli bir hocanın yanında pişer; sadece onunla çalışır ve
doktora tezini tamamladıktan sonra, hocasının da olur vermesiyle öğretim
üyeliğine adım atardı. Klasik usta-çırak ilişkisiydi bu ama yine de en azından
asistana, akademinin kaynağı gözüyle bakılıp değer verilirdi. Son zamanlarda bu
kurum olduğu gibi değişti; asistana araştırma görevlisi dendi ama neyi
araştıracağı bile yukarıdan belirlenmeye başladı. Araştırma görevlileri mutsuz, çünkü iş güvencesi, angarya, keyfi yönetici kararları, ideolojik değerlendirme gibi sayısız sorunla boğuşmaktalar. Bu yüzden İTÜ örneğinde olduğu gibi ayaktalar ve direniyorlar. İstedikleri, iş güvencesi, doğru düzgün araştırma, inceleme ve deney yapma imkânı, keyfi kararlara son verilmesi, üniversitelerin bilim ve demokrasi esaslarına göre yönetilmesi. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013 |
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? |
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013 |
Bir politik Rönesans olarak Gezi |
Vehim - 22/06/2013 |
Vehim |
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013 |
Taksim direnişinin içini boşaltma |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013 |
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013 |
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi |
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013 |
Milli korkumuz matematik |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013 |
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013 |
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? |
![]() |