eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Başbakan bile pedagojiden söz etmek zorunda kaldı
20/03/2012

4+4 (Üçüncü dört yılın zorunluluğunu Bakanlar Kuruluna bırakan teklif neden 4+4+4 olarak anıyor anlamıyorum) yasa teklifinin, piyasa İslamcılarının ideolojik planı olduğu bilinmesine rağmen ilk tepki eğitim bilimcilerden geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eğitimcilerle buluşup siyasi tepkisini pedagojiyle ilişkilendirmesi gerilimden beslenen teklif sahiplerinin beklemediği bir durumdu. Hele hele Eğitim Sen’den daha politik bir çıkış bekliyorlardı. Teklifin imam hatiplere bağlanıp tartışılması işlerini kolaylaştıracaktı. Dönüp halka ‘Bunlar zaten din düşmanı’ diyerek su yüzüne çıkacaklardı. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu yeniden anımsatacaktı Başbakan. Fakat teklifte yer alan her maddenin eşit düzeyde ele alınıp pedagojik sakıncaları ortaya dökülünce Başbakan da hiç anlamadığı halde pedagojiden söz etmeye başladı. (Ve böylece iktidar ilk kez muhalefetin dilini kullanmak zorunda kalmış oldu.)

AKP milletvekilleri komisyonu basıp, her bir maddesi didik didik edilen teklif metnini masadan toplayıp Cemil Çiçek’in önüne götürmeselerdi çocuklarının beynini iğdiş edecek her bir yönü AKP seçmenlerince de görülecekti. Uyanık biri bunu fark etti; tartışmanın her geçen gün aleyhlerine işlediğini gördü ve buna bir son vermek istedi. Aklınca tabii… AKP, mecliste de aynı yolu izleyecek, çaresiz. TBMM Eğitim Komisyonu Başkanı Nabi Avcı, tv8’de Mustafa Karaalioğlu’nun “Komisyonda yaşanan gerginlik, teklif Meclise geldiğinde de yaşanacak mı?” sorusuna “Umarım herkes gereken dersi almıştır” yanıtını verdi. Direnen olursa döveriz demek istiyor. Bence de döverler; AKP, çatışmayla elde ettiği, çatışmaya bağımlı iradesini tartışma konusu yapacak geri bir adım atmayacak.

Bazı fetbazlar, muhalefeti din ekseninde tartışmaya zorluyor: Başbakanın Cemil Çiçek’e ‘ortalık sakinleşti, (sakinleşirse) yollayabilirsin Genel Kurula’ demesinden önce ortam yaratmaya çalışıyorlar. O tarafın en kurnazlarından biri olan Mümtazer Türköne, ısrarla “CHP’nin tuzağı gördüğünü ama yine de bu tuzağa boylu boyunca uzandığını” yaymaya çalışıyor. Bu liberal demokrat, teklifin, din eğitimi ile ilgili olan kesintililik ve seçmeli dersleri içeren maddesinin diğer maddeler kadar bile ele alınmasına tahammül edemiyor. Ahmet İnsel, aynı şeyi farklı bir yolla yapıyor; güya eleştiriyormuş gibi kaleme aldığı yazısında “muhalefetin kırmızı görmüş boğa gibi” saldırdığından söz ediyor (13.3.2012 Radikal). (Ne kadar ayıp; ne yakışıksız bir söz. Sırf şirinlik yapma uğruna, bir kısmı bir dönem arkadaşı olmuş insanlara söylüyor bunu. Yasa teklifini getirenleri eleştireceksin, seninle birlikte eleştirenlere ise hakaret edeceksin, pes doğrusu) İnsel’in boğa dediklerinin arasında sadece CHP yok; sen, ben, Eğitim Sen yani teklife muhalif herkes var. Neyse ki sağcıların gazına gelmeyecek kadar akıllıyız artık; bilimle, akılla, mantıkla baş edemeyeceklerini anladılar ya; gerisi kolay.

 

***

 

AKP’nin yasası, okul arkadaşlığı kavramını da ortadan kaldıracak

Başka ülkeleri bilmem ama Türkiye için okul, yurttaşların sosyalleşebildiği en önemli ve tek kurum olma özelliğini koruyor. Okul, yurttaşların sadece sosyalleştikleri kurum değil, aynı zamanda yaşam boyu kullandığı kültürü de edindiği yerdir. Bu tespiti, okula bu rolü veren klasik tanımına dayanarak yapmıyorum. Ömrünü bu ülkede geçiren her yurttaşın istikrarlı biçimde en uzun süreyle kaldığı, akranlarıyla hiyerarşi dışı ilişki içinde olduğu mekân olmasından kaynaklanıyor okulun önemi. Sürekli göç halinde, ordan oraya savrulan insanlar kalıcı bir komşuluk ilişkisi geliştiremiyor; çalışma yaşamı da şehirlerarası göç gibi, aynı işyerinde kısa süreli birliktelikler, birlikte çalışılan kişiye “arkadaşım” deme şansını yakalayamadan sonlanıyor. Geriye bir tek okul; bir de teskereyle fiilen biten fakat anılarda yaşatılan askerlikle, kapısından çıkana dek süren kahvehane arkadaşlığı kalıyor.

AKP’nin teklifi yasallaşırsa okul arkadaşlığı kavramı da ortadan kalkacak. Altı yaşında başlayan oyun arkadaşlığı, dört yıl sonra duygu arkadaşlığına dönüşme aşamasındayken ilkokulla birlikte bitecek. İkinci dört yılda (ortaokul) iş hayatına ilk adımını her biri bir başka okul türünde atacak olan çocuklar, sonra belki birbirlerini bir daha görmeyecekler, anımsamayacaklar da…

Sınıf öğretmenleri bilir; on, kritik yaştır. Çocuklar dördüncü sınıftan itibaren sarmaş dolaş olurlar birbirleriyle; silgi alıp verme, oyun kurma gibi somut tutumlara (dayanışmaya) bağlı olan o ana kadarki arkadaşlıkları karakter üzerinden inşa edilmeye başlanır çünkü. İlk beş sınıfa sınıf öğretmeni tahsis edilmesi büyük ölçüde öğrencilerin duygusal gelişiminin gözetilmiş olmasıyla ilgilidir. Bundan dolayı, bu sürede çocuğun öğretmeninin değişmesi olumlu karşılanmaz, çocukların öğretmeninden ayrılmasını sorun olarak görürüz. Ev ve mahalle değiştirirken çocuğunun ilişkilerini gözetenler de az değil.

Mevcut sistem, ilköğretim döneminde çocukların kalıcı arkadaşlıklar kurmalarını sağlıyordu. Sekiz yıl süreyle aynı okulda, sınıfta ve hatta sırada birlikte olmak daha çok şeyi paylaşmayı, doğal olarak ileride herhangi bir konuda ortak davranmayı özendiriyordu. Dört yıl, çocukların sürdürülebilir arkadaşlık ilişkileri geliştirmeleri için yeterli bir süre değil. Başbakan pedagojiden konuşmuşken dikkatini çekmek istedim!



1992 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020
“Tabula rasa” - 24/04/2020
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020
Ağa'nın Adaleti - 23/02/2020
 Devamı