eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
'Milli eğitim'in şimdisi ve geleceği
26/08/2011

Ülkemizde eğitim, bilhassa milli eğitim son on beş yılda inanılmaz bir yapısal dönüşüm geçirdi, geçirmeye de devam ediyor. Hem biçimsel hem de içerik olarak. Yeni bir öğretmen ve öğrenci modeli oluşturulmasına karar verildi-ama bu kararı biz vermedik. Okullar kaliteli ve kalitesiz diye ortasından ikiye bölündü; kalitesiz okullar kamunun elinde kalırken, kaliteliler özele düştü. Özel okullar, standardı belirledi. Okullarda toplam kalite yönetimi, performans sistemi, yeni değerlendirme sistemlerinin uygulanması için MEB inanılmaz mesai harcadı.

1990'ların başlarından bu yana başta AB ve Dünya Bankası başta olmak üzere birçok örgüt Türkiye'ye eğitimde yapısal dönüşüm için kredi açtı, hibe verdi, uzman gönderdi, program yaptı, uygulamaları takip etti. Öğrenci merkezli eğitime geçildi, öğretmen ikinci plana itildi, resmen tukaka edildi. Davranışçı diye bir felsefe/yaklaşım tanımlandı ve tüm suçların kaynağı diye gözden düşürülüp İnşacı (Konstrüktif) yaklaşım kabul edildi. Öğrencilerin bilgiden bilgi üretmesi için yeni bir model kabul edildi. Bu modelde pratik gelişsin diye öğrenciye devasa performans ve proje ödevleri verildi. Öğretmenlerin maaşı ve satın alma güçleri sürekli düşerken yükleri artırıldı; mırın-kırın edince de yedek işgücü ordusu ile (ücretli öğretmenler, vekil öğretmenlik vs) tehdit edildi. Öğretmen yetiştirme sistemi tümden değiştirildi; bu süreçte eğitim bilimlerinin rolü iyice azaltılarak zanaat olarak öğretmenlik bilgisiyle ilgili alanlar öne çıkarıldı. Eğitim Fakülteleri tepeden ayağa neoliberalleştirildi. Sınav, kredi, geçme-kalma, mezuniyet sistemleri sürekli değiştirildi. Müfredat ve ders kitapları yenilendi. Öğretmenler kariyer basamak sistemi içinde yeniden tanımlandı. MEB baştan aşağı, her bakımdan değiştirildi. İktidara yakın eğitim sendikaları eğitsel muhalefeti anlamsızlaştırmaya çalıştı. Eğitim Sen'in sesi kısılmaya çalışıldı.

Bu listeyi uzatmak mümkün. Görünen odur ki, eğitimin bu yapısal değişimi tüm hızıyla sürüyor.

İnsanlar eğitimin kaliteli-kalitesiz diye ikiye ayrılmasından çok da şikâyetçi değil artık. İşi kanıksadılar. Hatta çoğu veli, bütçesini zorlayıp kamu okulunda çocuğu için özel sınıf açılması ve bu sınıfın özel olarak dekore edilmesi için müdürleri ikna edebiliyor artık. Herkes çocuğunu kaliteli bir okula sokmak, yüksek puanlı bir bölüme girmesini sağlamak, mümkünse burslu okutmak için inanılmaz bir çaba gösteriyor. Bu anlamda Türkiye milli eğitim sistemi tam bir cangıla dönüştü-öğrenci öğrencinin kurdu haline getirildi. Muhalif öğrencilere inanılmaz cezalar yazıldı. Ve artık kimse eğitime sosyal açıdan bakmıyor. "Oğlum okusun da adam olsun" diyen kimse kalmadı. Öğrenci etiyle- kemiğiyle piyasa kasabının elinde. Daha doğrusu, eğitimin sosyal bir tarafı kalmadı; tamamen bireycileşti, piyasalaştı. Her sene Abbas Güçlü denilen eğitim uzmanı Milliyet'teki köşesinden, yetmedi TV ekranlarından, dahası sokakta-pazarda insanlara çocukları için en rasyonel seçimleri yapmaları (hangi özel okulun kontenjanı boş? Şu puanla nereye girilir? Vakıf üniversitelerinden hangisi en çok burs veriyor? vs) konusunda bilirkişilik yapmayı, aydınca davranış diye pazarlamaya devam ediyor.


Tüm bu sürece şöyle geri çekilip geniş açıdan bakınca görünen nedir? Ülke eğitim sistemi, küresel rekabet, iş piyasası ve ulusötesi şirketlerin talep ettiği insangücünün belirlemesi altında. Piyasa ve şirketler eğitimi esir almış durumda. Bilhassa üniversiteleri. Her sene üniversite sınavları veya bölüm tercihi döneminde koca koca öğretim üyeleri hangi mesleğin ileride çok para kazandıracağını "gözde meslek/bölüm" söylemi üzerinden pazarlıyor. Küreselleşme ve neo-liberalizm adına milli denilen eğitim sistemini esir almış durumda-ne kadar milli olduğu da tartışılır tabii. Eğitim için küresel zorunluluklar var ama toplumsal zorunluluklar yok. Eğitim ile dayanışma, toplumsallık, demokrasi gibi kelimeler yan yana kullanılsa bile bu kullanımda bireyci felsefenin izlerini görmemek mümkün değil. Öğrenci merkezli eğitim son 30 yıldır Batı'nın zorlamasıyla birçok gelişmekte olan ülkede uygulandı; sonuç tam bir fiyasko. Bu fiyaskoyla ilgili literatürde birçok çalışma var. înşacı yaklaşım, çoklu zekâ, kavram haritaları, performans sistemi, proje ödevleri vs. Batıdan ithal edilen bu yöntem ve yaklaşımların bize uyup uymayacağı doğru düzgün tartışılmadı bile. Eğitim Fakülteleri bu konuda bırakın yeni sözde gelişmeleri eleştirmeyi, ülke eğitim sisteminin nereye gittiğini bile anlayamadı.
Sonuç? Yönetilemeyen hantal bir MEB, mutsuz ve yorgun bir öğretmen profili, sınavı tek hayatı ve geleceği gibi gören bir öğrenci gençlik, dershanelerin yedeğine çekilen ve özel okullar karşısında yalnız bırakılan kamu okulları, çocuğu iyi bir yer kazansın diye varını-yoğunu dershanelere kaptıran veliler, PISA'da istenmeyen sonuçlar, anadilini konuşamayan ama bir türlü İngilizce de öğrenemeyen üniversite öğrencileri, kendisi denetlenmeye muhtaç ilköğretim müfettişleri, içeriği hâlâ tartışmalı müfredat ve ders kitapları, Eğitim Şûralarında alınan tuhaf kararlar... Buradan bir gelecek çıkar mı? Çıkar, ama eğitime ilişkin ne istediğimize önce karar vermemiz gerekiyor. Evet, nasıl bir eğitim istiyoruz? İlerici eğitim örgütleri ve bireyleri acaba bu konuda derli-toplu, bütünlükçü bir proje ve plana sahip mi? Alternatifleri var mı?


Demokratik eğitimden anladığımız nedir? Eğitimde olmamasını istediğimiz şeyler belli. Ya olmasını istediğimiz şeyler?



1605 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı