eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Kermes: Okullardaki neoliberalizmin bir başka yüzü
22/05/2012

Kermes: Okullardaki neoliberalizmin bir başka yüzü

Kemal İnalinalkemal@gmail.com Bilirsiniz, hemen her okulda yılsonu (bahar) şenlikleri yapılır. Kiminde şölen, kiminde festival ama ille de bir kermes düzenlenir. Kermes! Geçmişte kermes denildiğinde el emeği-göz nuru el sanatları akla gelirdi. Halkımızın, bilhassa eli nasırlı kadınlarımızın el işlemeleri görücüye çıkardı. Böylece halkımızın geleneksel kültürü kendine bir yaşam alanı bulurdu.  Kermes, bir bakıma halkımızın okullarda kendini var ettiği en anlamlı anlardan biriydi. Saf kültürün görünürleştiği anlar. 

 

Oysa şimdi işler, görüntü tümden değişti. Kermesler, önce panayırlara, sonra neoliberal pazarlara, insafsız piyasalara dönüştü. Kermeslere başta MEB, ilçe milli eğitim yöneticileri ve okul idarecileri olmak üzere çoğu kesim resmen bir para kazanma, okul bütçesini döndürmenin kurnaz bir yöntemi olarak bakmaya başladılar. Mayıs sonlarında, o sıcak havalarda okul idareleri okul bahçelerinde kurdurdukları masalarda türlü-çeşitli şeyler satmaya başladılar: Köfte-ekmek, pasta, kek, içecekler, döner vs. Öğretmenleri bu masaların başında birer tüccara çevirdi okul idareleri. Öğrencisinin anne-babasının karşısında öğretmen sanki üç kuruşa muhtaç bir kişiliğe sokuldu. İdare, öğretmenlerimizi devletin esirgediği okul bütçesini denkleştirmek için müşteri-velilerin önüne satıcı olarak çıkardı.

 

Devletimiz öğretmenin maaşlarını erittikçe, sosyal haklarını budadıkça, güvencelerinin altını oydukça bu tür okul içi piyasalar daha fazla görünürleşti. Bir düşünün; okul bahçesinde köfte-ekmek masasının başında bir öğretmen, öğrencisinin velisinin elinden para alıyor. Bir başka masada döner satan öğretmen, bir diğerinde meşrubat açan öğretmen… Olacak şey değil ama oluyor. Aslında okul ve öğretmenler bu noktaya adım adım getirildi. Öncesinde öğretmen öğrencinin önüne tahsildar olarak çıkarıldı. Öğrenciden tahta kalemi, fotokopi, temizlik parası gibi en az otuz kalemde olmak üzere para toplamaya itildi öğretmen. Böylece her öğretmen çantasında öğrencilerden topladığı paraların olduğu bir “para kesesi” taşır oldu. Öğretmen resmen bir banka veznedarı gibi iş görmeye başladı. O halde sormak lazım: Öğretmenin görevi öğrenciyi eğitmek mi yoksa öğrenciden para toplamak mı? Öğretmen eğitici mi yoksa veznedar mı?

 

Halkın okulu çoktandır “neoliberal okul“a dönüştü. Okulu öğretim saatleri dışında halkın (yetişkinlerin) sözde kullanımına açan MEB, bir türlü para getiren okul içi işlerin (kermes, kantin, otopark, spor salonunun kiralanması vs.) yarattığa sorunlara çözüm bulamadı, aslında bulmadı. Böyle böyle okul, resmi olarak devlete bağlıyken iktisaden özel sektörün kucağına itildi. Bugün okul artık çok ciddi bir piyasa haline geldi. Adeta büyük bir rant kapısı oldu. Okula baktığında ihale, kar, işletme, rant gören zihniyetin elbette eğitim-öğretim ile işi olamaz. Olmadığı için de öğrencilerimiz PISA, TIMS gibi değerlendirmelerde hep son sıraları alıyorlar. Bugün okullar çok çeşitli kuşatmaların altındadır: 1) Apple’ın da dediği gibi, daha sık aralıklarla daha çok sınav yapma talebi, 2) kendi bütçeni kendin yap emri, 3) özelleştirme, 4) ille de başarı isteyen histerik veliler, 5) muhafazakâr saldırılar, 6) piyasanın beklentileri, 7) reform isteği, 8) rekabet, 9) okul içi türlü ayrımcılıklar. Bu listeyi uzatmak mümkün. İşte kermesler de bu kuşatmanın yeni bir halkası. Sözde kermeslerde halk, çocuğu ile birlikte okula gelir ve tüm okul özneleriyle bütünleşir. Hayır, olan bu değildir. Çoğu yoksul bölgede kermes diye bir şey olmamaktadır, zira veliler çok fakirdir. Oysa fakir bölgelerde bile olsa, evinde bir tabak yemek yapan bir veli hiçbir para beklentisi olmaksızın pişirdiğini okula getirip herkesle paylaşsa daha anlamlı olmaz mı? Ama mantık böyle değil, çünkü kermesler, bütçesizlikten beli bükülen okul idarelerinin adeta kurtarıcısı gibi görülüyor. Bu şekilde okul idareleri artık bir işletme gibi kar-zarar bilançoları yapmaya, piyasada (kermeste) ne satar-ne satmaz hesabına yönelmeye, neyi kaçtan satarsa kar yapabileceğini düşünmeye başladı. Okul nedir? Nesne mi? (Bina, sıra, tahta vs.) Kimlik mi? (üniforma, statü, tanım vs.) Hayat mı? (sosyalleşme) Yetişme mi? (öğretim) Kültür mü? (kültürleşme) Belki hepsi ama okul bir piyasa değildir, olamaz. Eğer okula para kazanma kapısı olarak bakarsanız, o zaman öğrencinin cebindeki paraya göre bilgi satarsınız. Bu da bilginin meta, öğretmenin işletmeci, öğrencinin müşteri olarak görüldüğü bir sözde eğitim mekânında (bir piyasa olarak okulda) çok ciddi bir yabancılaşmanın yaşanmasına neden olur. Okul, bilgi, sınav; tüm bunlar insanın eşit, adil ve mutlu yaşayabilmesinin basit araçlarıdır. Biz eğitimle ilgili şeyleri hayatımızın gerçek anlamına çevirirsek, o noktada araçsallaşan insan olur. Dewey, okulun demokrasinin tecrübe edildiği yer olduğunu söylemiştir.

 

Oysa bizde okul, bırakın demokrasiyi, piyasanın tecrübe edildiği yer haline dönüşmüş durumda. Okul hayatı boyunca sınavlardan temizliğe, kantinden servislere değin bir dolu kalemde habire para ödeyen öğrenci, mezuniyeti sonrasında kapitalizmi içselleştirmiş olarak hayata başlıyor. İşte böyle böyle okulda kapitalist değerler öğrencilere yavaş yavaş enjekte edilmiş oluyor. O halde, MEB, okul kermeslerini bir piyasa olmaktan çıkartmalı, öğretmenleri de satıcı kılığına sokmaktan vazgeçmelidir. Bir öğretmenin öğrencisinin velisine köfte-ekmek, döner, gazoz vs satması çok ayıp bir şeydir. Hani öğretmenlik kutsal bir meslekti? Hatırlatalım: Meta ilişkilerinde kutsallık falan olmaz. Paran varsa, satın alır tüketirsin. Yoksa okul bahçesindeki kermeslerde kurulan panayırlarda köfte ve dönerin ancak kokusunu alırsın. Köfte paralı, koku bedava ise, o okulda insanlık tedavülden kalkmış demektir. Yazık!


3978 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı