eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
‘Milli Eğitim’ küreselleşirken
21/09/2011

inalkemal@gmail.com

 

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer inanılmaz hızlı. Şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası’nı baştan aşağı değiştirdi. Bu değişimle ilgili bir noktaya dikkat çekmek lazım: Dinçer, öğretmenlerden (herhalde tüm MEB personelinden de) küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donanmış öğrenci yetiştirmelerini istedi. Değişimin asıl noktası bu. Aslında bu isteği Hüseyin Çelik de çok dillendirmişti zamanında ama Dinçer’in farkı, bunun mevzuat düzeyinde gereğini köklü biçimde yerine getirmek oldu. KHK ile yapılan teknik değişimler (Bakanlığın 32 olan hizmet biriminin 17’ye indirilmesi, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı üye sayısının 15’den 10’a düşürülmesi, müfettişlerin eğitim denetmeni olarak tanımlanması, Bakanlığa bağlı 450 kişilik uzman kadrosunun açılması vb.) bir yana, üzerinde asıl durulması gereken iki konu var: İlk olarak, kariyer uzmanlık sisteminin kurulması; ikinci olarak da Bakanlığın görevleri arasından “laik-sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme ifadesinin çıkarılması. İlki, eğitim emekçilerini küresel esnek piyasalar içinde daha yoğun çalışmaya yönlendirecekken; ikincisi, laikliğin artık bir devlet politikası/tutumu olmaktan çıkarılıp devletin değil ancak ve sadece bireyin laik olabileceği politikasının benimsenmesini ifade edecektir. Tıpkı Başbakanın dediği gibi. Bir de zaten yıllardır sosyal-hukuk devletinin yerinde yeller esiyordu. Her iki değişiklik için gereken yeni bir altyapı söz konusuydu. 2002-2011 yılları arasında altyapı tümüyle dönüştürüldü; şimdi üstyapı tam anlamıyla dönüştürülecek. Eğitim, bu üstyapı dönüşümünde lokomotif işlevini üstlenecektir. Kuran Kurslarına kayıt yaşının (12) kaldırılması da bu çerçevede değerlendirilmeli. Bir de öğretmenlerin yılda üç ay tatil yapmasını fazla bulan Bakan, onlara her yaz bir aylık eğitim verileceğini açıkladı. “Fazla tatil” göze battı demek ki.

Milli Eğitimin Temel Amaçları arasında yer alan “Atatürk İlkeleri ve İnkılapları ile Türk milliyetçiliğine bağlı insan yetiştirme” ifadesinin kaldırılması, AKP’nin resmi Kemalist ideolojiyle hesaplaşmasının vurucu son adımlarından biridir. Oldukça da semboliktir. Bundan böyle “ulusalcı eğitim sistemi”nin son raddesine değin ciddi bir tasfiyesi söz konusu olacaktır. Küreselleşmeci bir parti olarak AKP ve MEB örgütü, klasik neoliberal tanım veya kavramlarla (kaliteli işgücü, esnek çalışma, birey merkezli eğitim vs.) olan teknik ilişkisini daha ciddi bir ideolojik ve iktisadi duruşla güçlendirecektir. Teşkilat Yasasının değişmesi, bunun en bariz göstergesidir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası bundan böyle sosyal devlet olmanın gereklerinden (kadrolu ve güvenceli iş-çalışma hayatı, çeşitli sosyal haklar vb.) daha da arındırılacak şekilde düzenlenmeye devam edilecektir. Nitekim yöneticilerin kadroları karşılık gösterilmek suretiyle sözleşmeli çalıştırılacağı ibaresi, güvencesiz ve esnek çalışmaya doğru atılan çok ciddi bir adımdır. MEB personelinden daha fazla verim almak adına çalışma şartları ağırlaştırılırken veli ve öğrencilerden okul ve eğitime daha fazla maddi katkı (kaynak) sağlamaları beklenecektir. Artık öğretmenlik mesleği kariyer, uzmanlık, denetleme ve uygulama bakımından çok daha fazla teknik-ideolojik takibe takılacaktır. Müfettiş değil artık eğitim denetmeni olan MEB bürokratları, “milli eğitim”in küresel şartlara uyumu için gereken bilgi, beceri ve uygulamaları daha yakından izleyeceklerdir. Bu açıdan “yaşam boyu öğrenim”, “neoliberal okuryazarlık” gibi bir anlama bürünecektir.

Olan şudur: Türkiye Cumhuriyeti devlet düzeni neoliberal-muhafazakar bir “tekno-pratik akıl” ile/çerçevesinde yeniden tasarımlanmaktadır. Burada laiklik, sosyal devlet, yurttaş dayanışması, insan hakları gibi klasik demokratik kategorilerin içinin boşaltılması söz konusudur. Sürekli kendini güncelleme (update) ile ağır iş yükü altında ve düşük ücretli öğretmenlerin suyunun (daha doğrusu posasının) daha fazla çıkarılacağını öngörmek, kehanet olmasa gerek. Değiştirilen, basitçe bir yasadan ziyade, toplumsal gerçekliktir. Yeni değişikliğin MEB’in hantal bürokrasisinin daha verimli kılınmasına endekslenmesine dönük mantık, bu hantallığı klasik devlet aygıtının resmi ideolojisinde bulmakta ama kendi yeni bir resmi ideoloji üretmektedir. Neoliberal mantık devleti ekonomik alanda küçültür ama bir baskı-denetim aygıtı olarak sosyal-siyasal alanda büyütür. En yukarıdan aşağıya doğru değişim, hiyerarşinin varlığını göstermektedir.

Oysa, demokratik biçimde yönetilse, MEB’de ne hantallık kalır ne de verimsizlik. Yönetime katılmayan eğitim özneleri (öğretmen, öğrenci ve veliler) sürekli yukarıdan tanımlamalara maruz kaldıkları için eğitim kurumuna mutlak bir yabancılaşma içindedirler. MEB, tablet bilgisayar, akıllı tahta gibi tekno-pratik bir akılla “milli” okulları “küresel” pazarlara bağlarken vazettiği liberal demokrasiden bile uzaklaşmakta; eğitimin içini demokrasi ile değil, iktisattan devşirtilen kavramlarla doldurmaktadır. Ama eğitimin et-kemik meselesinden parayla alınıp satılan bir meta boyutuna dönüştürülmesi, ülkelerin kurtuluşu değil, ölümü olmaktadır. 2011 yılında bile eğitimde hala çok ciddi sorunların varlığı, eğitimi tanımlayan neoliberal-muhafazakar kavramların, modellerin, düşünce ve uygulamaların verimsizliğini, geçersizliğini ve işe yaramazlığını göstermektedir. Eğitimin küreselleştirilmesine değil, toplumsallaştırılmasına ihtiyacı var. Toplumun içinde bulunmadığı eğitimde var olan neoliberal-muhafazakar akıl, bir yandan liberal demokrasiden bahsederken öte yandan 12 yaş altı çocukların Kuran Kurslarına yazdırılmasında “çocuğun yüksek yararı” açısından hiçbir sorun görmez. Çocuk da olsa bireydir ve ona sormak lazım değil mi? Çözülmesi gereken o kadar çok soru(n) var ki!



1602 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı