eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
08/06/2013

Herkes hemfikir. Bu direniş dünyadaki hiçbir eyleme benzemiyor. Ortaya çıkma, gerçekleşme, ürettiği sonuçlar, yaratacağı hava bakımından çok farklı. O yüzden başka türlü analiz edilmeli. Elbette Tahrir’i, İspanya’daki Öfkelileri, ABD’deki Occupy hareketini, Yunanistan’daki kemer sıkma politikalarına bayrak açan halk hareketini andıran sahneleri var. Fakat bu direnişi tarih ve sosyal bilimciler başka türlü düşünmeli, başka biçimde yazmalı. Çünkü bu direnişle birlikte her şey alt üst oldu. Erdoğan’ın yarattığı hale, ileri demokrasi havası dağıldı, şahsiyetindeki tılsım bozuldu, siyasal denge yerinden oynadı. Bu direniş başka türlü okunmalı zira ülkede çok ciddi bir ekonomik sıkıntı yok; Kürt ve milliyetçi kesim hala birbirine çok mesafeli; AKP döneminde apolitik yetişmiş bir kuşak var; baskılar toplumu iyice örgütsüzleştirmişti; orta ve üst sınıflar son on yılda hiçbir şekilde bir araya gelmemişti. Dahası AKP, muhalif olan herkesi hapse tıkmak için kendi baskı aygıtlarını sonuna kadar çalıştırmıştı. Ama birden, Gezi Parkı’nda kesilen bir ağacın önüne geçen BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in kesilmeye çalışılan ağacın vekilliğine soyunmasıyla olanlar oldu. Peki, olan ne?

Tanım: Olan, en yalın haliyle bir halk direnişi. Başını gençlerin çektiği bir halk ayaklanması. Her kesimin kendi bayrağını Erdoğan’a göstermesi. Bayrak açma, kazan kaldırma, direnişe geçme, olan her şeyi sorgulamaya başlama. Sosyal medyadaki bir ifadeyle “Halk minute”. 

Hedef:  Alanlarda, sokaklarda, barikatların arkasında polis. Ama asıl olarak Erdoğan’ın şahsında AKP’nin fütursuz yönetimi ve politikaları. Tek adamın “one-man show”u.

Beklenti:  Erdoğan ve hükümetin istifa etmesi. AKP’nin siyasal tarihin çöplüğünde yer alması. AKP’li belediyelerin yaptığı hırsızlıkların, haksız kazançların, doğa katliamının, aşırı ulaşım zamlarının, usulsüzlük ve partizanlıklarının hesabının sorulması. AKP tarafından ne yapılmışsa hepsinin hesabının sorulması.    

Katılım: Zengin-yoksul, sosyalist-ülkücü, dindar-ateist, laik-antikapitalist Müslüman, partili-partisiz, örgütlü-örgütsüz, lümpen-seçkin, şehirli-kırsal, emekçi-işveren, varoşlu-elit. Neredeyse herkes. Hatta kimi yerlerde AKP’liler. Yediden yetmişe tüm ahali. Ev ve sokak hayvanları bile. 

Etiket: Hükümete göre “marjinal”, “çapulcu”, “ayyaş”. Muhaliflere göre “direnişçi”, “eylemci”, “demokrat”, “sosyalist”, “çevreci”, “anarşist”, “LBGT”, “anti-kapitalist Müslüman”, “ülkücü”, “Atatürkçü”, “sosyal demokrat” yani halktan her kesim; tüm renk, çeşit ve zenginliğiyle. Bayrağı, flaması, fuları, dövizi ile sıradan herkes. 

Eylem biçimi ve araçlar: Taş atmadan tencere-tavaya, marş söylemeden yürümeye, tweet’den duvar yazılarına, slogan atmadan pankart taşımaya, yaratıcı eylem üretmeden ağza alınmayacak küfürlere. Elbette bu araçların bazıları (taş atma, Erdoğan’a yönelik kadını ve elbette kendisini aşağılayan küfürler, esnafının cam-çerçevesinin indirilmesi de) eleştirildi-özeleştiri iyidir. 

Ortak slogan:  “Her yer Taksim, her yer direniş”. Chomksy bile bu sloganı attı. 

Olan: Hükümete göre Ergenekon, isyancılara göre Erdoğan’ın şahsında AKP’ye karşı biriken öfkenin patlaması.

Sonuçlar: 1) AKP’nin hükümetine, valisine, polisine ve sivil taraftarlarına karşı korku eşiğinin aşılması. 2) Erdoğan’ın tılsımının yerle bir olması. 3)On yaşındaki çocuğun bile politikleşmesi. 4) Birçok haneden aile boyu muhalefetin ortaya çıkması. 5) Eylemcilerin militanlaşıp meydanları, parkları ve sokakları ele geçirebilmesi, caddeleri trafiğe kapatabilmesi. 6) Yaratıcı eylem biçimi ve muhalefetin üretilebilmesi (“eylem öğretir”). 7) Yeni dayanışma, sosyalleşme ve insanlaşma biçimlerinin bulunması. 8) Geleceğe dair umutların yeniden yeşermesi. 9) Halkın kendi gücünün farkına varması. 10) Halkın siyaset, medya, iş dünyası ve diğer alanlarda dost ve düşmanlarını ayırt etmeye başlaması. 11) Sosyal medyanın yaratıcı müdahale ve muhalefette en etkili biçimde işe koşulması. 12) Büyük bir çevre duyarlılığının oluşması. 13) Küfrün ilk defa etkili bir muhalefet biçimi olarak kullanılması. 14) Tüketimden gelen gücün fark edilmesi (örneğin Doğuş Grubu-Ferit Şahenk’in Garanti Bankasından 40 milyon TL mevduatın çekilmesi ve 15 bin civarında kartın iptal edilmesi), bazı TV kanalları ve gazetelerin boykot edilmesi. 15) ABD ve AB gibi körlemecesine AKP yandaşlığı yapan devlet, uluslar arası kuruluş, medya ve kalemlerin bile AKP’nin baskıcı politikalarından haberdar olmalarının sağlanması. 16) Çevre bilincinin tavan yapması (eylem sonrası alanlardaki çöpleri toplayan gençler). 17) Ülkenin kaderine hâkim olmak isteyen “örgütsüz politik” bir kuşağın ortaya çıkması. 18) Her ne kadar direnişte sosyalistler liderliği üstlenmiş olsa da, bunun kimseye dayatılmaması; “söz, yetki ve kararı” birlikte paylaşıp kendi içinde tekli bir iktidar yapısı yaratmadan karar alma ve uygulama sürecini sosyalleştirmesi.        

İleriye dönük olası sonuçlar: 1) Bu eylem ve direnişler AKP’nin muhafazakâr tabanını beklendiği gibi hemen çözmez, çünkü örneğin Ankara’nın muhafazakar semtlerinde (Etimesgut, Sincan, kısmen Keçiören, Fatih mahallesi vs.) hiçbir hareketlilik olmadı. 2) 2014’deki olası üç seçimde de AKP seçim politikası uygulayacak ve yoksul emekçileri kendine çekmeye devam edecektir. 3) AKP içinde bir bölünme olmadığı sürece oy oranlarında büyük ölçüde bir değişme beklenmemelidir. 4) Geniş halk kitlelerinin direnişinin asıl hedefi, Erdoğan şahsiyetidir. Fakat kitlelerin AKP’nin neoliberal ve neomuhafazakar politikalarına karşı yaygın bir sesi duyulmamıştır. Bu konuda çok ciddi bir bilinçlendirme politikası ve eylem biçimleri geliştirilmelidir. Özellikle Melih Gökçek gibi neoliberal ve neomuhafazakar yerel yönetim sistemi kurmuş olanlara karşı direnişler için Ankara ve İstanbul gibi kentlerin nasıl talan edildiği, rant kapısı haline getirildiği, doğasının tahrip edildiği (özellikle Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği, İstanbul’da üçüncü köprü ile yok edilmeye başlanan ormanlar başta olmak üzere) halka resimler (öncesi-sonrası), rakamlar ve olası sonuçlarıyla anlatılmalıdır. Asıl süreç bundan sonra başlayacak. AKP’yi sandıkta yenmek bundan sonra imkânsız değil. Bu konuda mutlaka yapılması gereken birkaç şey var: 1) AKP’nin yalanı, talanı, hırsızlığı, doğa katliamı mutlaka çok açık biçimde herkese anlatılmalıdır. 2) Sol mutlaka güç birliği yapmalı; CHP, Sosyalistler ve Kürtler bu güç birliğinin ana bileşenleri olmalı; bu güç birliğinin içinde her türlü bileşen (sosyalist, Kürt, çevreci, antikapitalist Müslüman, liberal sol, Atatürkçü, sosyal demokrat, Alevi, muhafazakâr vd.) bütün zenginliği, renkliliği ve çeşitliliğiyle yer almalıdır.         

Bitirirken, 56 yaşındaki bir direnişçinin Gezi Parkı’da gazetecilere söylediğini aktaralım: “Gezi Parkı artık bizim, sıra kapitalizmi yenmekte”. Mesele de bu. Dayanışma, yaratıcı eylemler, çevre duyarlılığı ve doğanın korunması, laiklik, polisin geriletilmesi, demokratik bilinç… Bütün bunlar çok iyi ama halk hareketi bir sınıf bilincine dönüştürülmediği sürece, kazanımların uzun vadeli bir getirisi olamaz. Hedef, AKP nezdinde neoliberal ve neomuhafazakar kapitalizmdir. Türkiye, kapitalistlerin satılık ülkesi değildir. Bu ülkeyi satılık bir metaya çevirenlerin yolunu kesemezsek, biz kendimiz yol oluruz ve üzerimizden geçmeye devam ederler. 






1385 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
Üç de yetmez, ver Allah’ım ver! - 08/02/2013
Üç de yetmez, ver Allah’ım ver!
 Devamı