eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Öğretmenlik mesleğinde ideolojik dönüşüm
04/10/2011
 
  

Öğretmenlik mesleğinde ideolojik dönüşüm


Kemal İnal

inalkemal@gmail.com


Kaçırılan öğretmenler meselesi, gözlerin bir kez daha öğretmenlik mesleğine çevrilmesine neden oldu. TV’lerde söylenen onca lafın boşluğu ve kofluğu bir yana, konuya ilişkin hiçbir yapısal değerlendirmenin yapılmaması trajikti. Geçen hafta sonu Eğitim Sen İstanbul 4. nolu şubede Eğitim Sekreteri Yurttaş Yıldırım’ın düzenlediği bir eğitim toplantısında öğretmenlerle buluştuk. Konu, Cumhuriyetten günümüze öğretmenlik mesleğindeki değişimler idi. Kaçırılan öğretmenleri değil (bu konuyu haftaya ele alacağım) ama öğretmenlik mesleğinin geçirdiği dönüşüm ve değişimleri bol bol konuşma fırsatımız oldu. Konu çok önemli, zira 700 bin öğretmeni ve bunların ailelerinin yanı sıra 15 milyon öğrenci ve onların velilerini doğrudan ilgilendiriyor. Ama olaya nasıl bakmalı?


Cumhuriyet döneminden bu yana öğretmenlik mesleğinin her bakımdan büyük değişimler geçirdiğini söyleyebiliriz. Cumhuriyet, idealist öğretmen modeli oluşturmuştu. En ideal tipini Çalıkuşu romanında bulabileceğimiz bu modelde öğretmen vatansever, idealist, Kemalist ilkelere bağlı, laik, mesleğini maddi çıkar gütmeden yapan, Batılılaşma yanlısı, son derece milliyetçi ve asimilasyon yanlısı idi. Derdi, köylüyü yurttaş yapmaktı. İdealist öğretmen, Anadolu’nun kuş uçmaz-kervan geçmez ücra köylerinde ulus-devlet rejiminin ileri karakolu rolünü oynayacaktı. Köyde ağa, şeyh, imam veya taşra zihniyetine karşı devletin Aydınlanmacı rolünü temsil edecek; modern bilgi, bilinç ve yöntemleri köylülere hiçbir maddi çıkar gözetmeksizin aktaracaktı. Kısaca, köydeki Osmanlı mirasını bu öğretmen ortadan kaldıracaktı. Bu model 1940’larda az-çok devam etti ama bazı farklılıklarla. 1940’lı yılların ilk yarısı dünyada otoriter-milliyetçi yoldan kalkınmanın öne çıktığı bir dönemdir. Hitler Almanya’sı birçok ulus-devletin gözlerini kamaştırır. Bunun üzerine İnönü Türkiye’si de daha sosyalizan-milliyetçi bir eğitim modeli ile kalkınma olacağını düşünür. Türkiye hala ağırlıkla bir köylü toplumudur. Ekonomi çoğun tarıma dayalıdır. O halde, milletin efendisi olan köylünün kalkınması için yeni bir eğitim modeli lazım gelir: Köy Enstitüleri. Enstitülü öğretmen, yeni bir öğretmen modeline yol açar: Milliyetçi-sosyalizan öğretmen. Bu öğretmen, komple çalışan, köylücü, halkçı, üretimi değilse bile iş öğrenimini merkeze alan, kalkınmacı ve fakat köylüyü dönüştürücü bir öğretmendir. Bu kuşak öğretmenler, daha sonra DP tarafından önemsizleştirilmeye çalışılacaktır fakat 1950’lerde köylücü öğretmenin etkisi sürecektir. Mahmut Makal’ın 1950’lerin başlarında yazdığı Bizim Köy adlı yarı belgesel-yarı romanı, bu tür bir öğretmen modelinin etkisini uzun süre hissettirecektir.


1930 ve 1940/50’li yılların mirası, 1960’larda ulusalcı öğretmene yol açacaktır. Ulusalcı öğretmen modeli, 1960’ların üçüncü dünya ülkelerinin kalkınma modeli üzerine kurulur. Bu öğretmenler, Köy Enstitülerinden yetişmiştir. Kemalizm ile bağları çok güçlüdür. Yerli kaynaklara dayalı bir kalkınmaya savunur ve bunun için eğitimin Aydınlanmacı rolüne inanır. Bu model 1970’lerde yerini devrimci öğretmene bırakır. Devrimci öğretmen modeli, yer yer silahlı bir Marksist devrime inanır. Eğitimi, devrim yapmanın aracı olarak görür. Eğitimin politeknik bir karakterde olması gereğinden hareketle eğitim-ideoloji ilişkisini kurar. Cumhuriyet tarihinde muhalif ideolojiler çerçevesinde en fazla politize olan model budur. Bu nedenle de en fazla baskı ve şiddet gören de odur. Bu model, 1980 darbesi ile birlikte tasfiye edilir, onun yerine darbeci öğretmen dediğimiz bir model konulmaya çalışılır. 12 Eylül askeri kadroları Türk-İslam sentezini bu öğretmen modeli üzerinden yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Fakat 1990’ların başlarında artık bu öğretmen modeli gelişen Yeni Dünya Düzeni ile birlikte aşınır. Yeni düzenin adı, neoliberalizmdir. Bundan sonra tüm muhalif ideoloji, sendikal çalışma ve siyasal-ekonomik krizlere karşın üretilen yeni bir öğretmen profili oraya çıkar: Neoliberal tahsildar öğretmen. Neoliberal eğitimin içinde üretilen bu öğretmen tipini tanımlayan esas güç piyasadır ama devlet de buna destek verir. Cumhuriyet döneminde öğretmenliği tanımlayan güç devlet idi. Şimdi artık sadece piyasadır. Tahsildar öğretmen, okulda sadece öğrenci ve velilerden değil, yan sıra otopark işletmesinden, kantin ve servis işlerinden, sosyal faaliyetler nedeniyle birçok kalemde para toplayan bir kişidir. Eğitimin paralı yürümesinin gönüllü veya zora dayalı aracısıdır. Tahsildar öğretmenin ücreti düşüktür, özlük hakları yetersizdir, iş güvencesi çok güçlü değildir, otoriteye bağımlılığı esastır. Devlet ona okulunu bir işletme, veli ve öğrencisini bir müşteri, civar esnafını bir hayırsever gibi kullanmasını önerir. Öğrenci merkezli pedagojide rehber olarak öğrencinin arkasında ama tüm parasal işlerin merkezinde durur. Önceki öğretmenlerin bazı modelleri hiç olmazsa, öğrencide davranış değiştirerek onu bir bireyden kolektif özneye (toplumsallaşmış birey) dönüştürmek gibi Aydınlanmacı bir misyona sahipti ve bunu para için değil, özgürlük için yapardı-bu özgürlüğün niteliği elbette tartışmalıdır. Oysa gelinen noktada piyasanın ortasına atılan öğretmen, özelleştirme, profesyonelleşme, standartlaştırma gibi neoliberal eğitim süreçlerinde kendi kuyusunu kendi kazar.


Öğretmen: Devletin (bürokrasinin) kapıkulluğu konumundan piyasanın kölesine doğru dönüşüm geçiren bir memur mu? Yoksa özgürleşme yolunda (evrim-ya da devrim süreci) sürekli kendini yenileyen bir aydın mı? “Memur devlete, aydın da topluma yakındır” dersek, toplumun içinden (daha çok orta sınıflardan mı?) çıkan bir öğretmeni tanımlamada en önemli ölçüt, onun neyi neden öğrettiği değil midir? Dönüşümü nitelemenin mihenk taşı sanırım bu. Devlet yıllarca öğretmeni ve mesleğini, kutsallaştırarak mistikleştirdi; gelinen noktada öğretmenler artık proletaryalaştı (bırakın kızı, ev bile vermiyorlar onlara). Şimdi bütün kutsiyet öğretmenin kalitesi ve performansına yükleniyor, zira başarı (sınavlardaki başarı), öğretmenin kalite ve performansına göre belirlendiği için kutsallık, öğretmenin kendisine değil, çıktısı olan müşterisine (öğrencisine) yükleniyor. Bu dönüşüm, öğrenci merkezli pedagojinin bir gereği olsa gerek.

  


2336 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı