eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Eğitim Sen ve Kesintili Eğitim Tartışması
13/03/2012

AKP, 2002’den bu yana eğitimde sayısız “reform”a imza attı. Bu reformlardan başı dönmeyen herhalde kimse kalmadı. Zaman zaman AKP’nin de başı döndü.  Peki, AKP, bunca reformu neden yapıyor? Neden MEB, her Bakan döneminde yaz-boz tahtasına dönüştürülüyor?  Pek çok yanıt verilebilir: AB, Dünya Bankası gibi kuruluşların direktiflerini uyguluyor; eğitimi küreselleşen kapitalizme uyarlıyor; eğitimin ulusal/yerel ihtiyaçlarını karşılıyor; kendi iktidarının kurumsal ayaklarını güçlendiriyor; eğitimi daha etkili bir ideolojik aygıt olarak kullanmanın yol ve yöntemlerini arıyor; muhalefetin sinir uçlarına dokunuyor; 28 Şubat gibi eski geleneklerden rövanşı alıyor; dindar bir gençlik yetiştirmeye çalışıyor vs.   Bu yanıtların bir kısmı doğrudur ama resim bundan daha büyüktür.

Şöyle: Eğitim demek milyonlarca öğrenci, veli ve öğretmen kitlesi demektir; büyük bir öğretim materyalleri piyasası demektir; kadrolaşma demektir; ileride kendi partisi için oy kullanacak bir kitlenin yetiştirilmesi demektir. Bunlar doğrudur ama buradan AKP’nin, Eğitim Sen’in dediğinin aksine, “dinsel temele dayalı bir eğitim sistemi inşa ettiği” söylenemez.  Zira AKP, klasik anlamda ne dindar ne de dinci bir partidir. Has Parti’lilerin dediği gibi, AKP’lilerin mücahitliği bırakıp müteahhit olmaları neredeyse tamamlanmıştır.  AKP, ülkede, Batı’nın istediği ve Patrick  Haenni’nin de çok doğru biçimde saptadığı gibi “Piyasa İslamı”nı inşa etmekten başka bir şey yapmıyor aslında. En önemli misyonu bu. Yaptığı şey, “İslam suretinde neoliberalizmdir”. Bu noktada kesintili eğitim tartışmasında karşı karşıya gelen iki büyük aktör, yani AKP ve TÜSİAD’ın mücadelesi gerçekte özlü bir kavga değildir. Ayrıntılara ilişkindir, biçimseldir; son derece pedagojik ve teknik bir tartışmaya dayanmaktadır. Haliyle sanki kavga “Beyaz Sermaye” (TÜSİAD/CHP) ile “Yeşil Sermaye” (MÜSİAD/AKP) arasında yaşanıyor gibi bir görüntü var önümüzde.  Sermaye kesimleri arasında bu tür iktidar mücadeleleri hep yaşanır ama bu bir demokrasi kavgası değildir. Zira ne AKP, demokratik bir partidir ne de TÜSİAD bir sivil toplum örgütüdür. 

Kesintili eğitim tartışmasında sesleri tam anlamıyla duyulmayan iki muhalif kesim var: Sosyalistler ve Kürtler. Eğitim Sen, yasa teklifi ile ülkenin piyasalaştırılacağı ve ticarileştirileceği öngörüsünde bulunmaktadır; doğru ama bu teklif, sadece ekonomik bir mantıkla hazırlanmış değildir. Şöyle ki, yasa teklifi, AKP’nin şu kuralı çok iyi işlettiğinin yeni bir örneğidir: Karşınızdaki muhalif kesimlerin eğitime ilişkin yapısal ve radikal demokratik dönüşümler içeren öneri, alternatif veya programları yoksa-ki yoktur- bu durumda inisiyatifi elinize alıp sürekli gündemi belirleyecek “reform”lara imza atarak herkesi peşinize takarsınız.  İktidar gündemi belirledikçe, muhalefet “belirlenen” olur. Bu basit nedensel ilişkiyi CHP’nin anlaması mümkün olamaz, zira kadroları büyük resmi net biçimde görecek donanıma sahip değil. Ama Kürt muhalefeti ve Sosyalistler bu büyük resmi görmelidir ve bu biçimsel, teknik, aşırı pedagojik tartışmanın tarafı olmadan ya çekilmelidir ya da tartışmayı doğru zemine oturtmalıdır.  Bir düşünsenize, kendine demokrat, hatta sosyalist diyenlerle neoliberal TV yorumcuları, gazete köşe ayzarları, akademisyenleri aynı şeyleri söylüyor. Eğer aklın yolu birse, demokrasi (sosyalizm)=neoliberalizm midir?

Yani? Eğitimin asıl sorunu kesintisiz veya kesintili olması değildir; kademelendirilip kademelendirilmeyeceği hiç değildir; çocuk gelin olgusu, çıraklık yaşı vs de değildir. Okul öncesinin zorunlu olması hiçbir şeyi değiştirmez. Okula başlama yaşı basit bir teknik meseledir. Açık öğretim, yönlendirme, meslek okulları vs bunlar da çok önemli değildir. İmam Hatiplerin orta kısımlarının açılması hiç önemli değildir. Zira İmam Hatiplerden yetişten gençlere, mücahitlik değil müteahhitlik yolu gösteriliyor çoktandır. İslamcı gençlik fena halde liberalleştiriliyor, “muhalif ruhları” törpüleniyor.   Mesele şudur: Eğitim Sen’in önerdiği herkese eşit koşullarda nitelikli eğitim verilmesi önerisi, zurnanın zırt dediği yerdir.  İyi de mesele asıl burada başlıyor: “Nitelikli eğitim” ne demektir? Bugün ülkede velilerin nitelikli eğitim adına çocuklarını gözü kapalı gönderdikleri okul örneklerinin (devletin Fen-Anadolu liseleri, özel okullar ve Gülen Cemaatinin okulları) “niteliksiz eğitim” verdiğini kim, hangi argümanla, nasıl iddia edebilir? İmaj/algı, gerçeğin yerini çoktandır aldı. Aslında bu okullar da “gerçek” nitelikli eğitim anlayışını ters-yüz etmektedir ama soru hala ortadadır: Nitelik eğitimden sendikamız ne anlamaktadır? Eğitim parasız olduğunda her şey çözülecek midir? Bilimsel eğitim diyoruz; Fen liselerinde bilimsel eğitim uygulanmıyor mu? Kamusal eğitim ne demek? Laik eğitim, sadece din derslerinin devlet tarafından verilmemesi midir? Ortadoğu coğrafyasının derinliklerine sinen din kültürünü ne yapacağız? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olmasın, iyi ama dinler eğitimini, felsefesini, tarihini, antropolojisini, sosyolojisini öğretmeyecek miyiz?

Başbakanın derdi, dindar/kindar bir nesil yetiştirmek değildir. O, Batı’nın “Açık Toplum” anlayışını kurmak için görevlendirilmiş durumda;  bu misyon gereği siyaseti liberalleştirmeye (bunu tam beceremiyor), ekonomik alanı da neoliberalleştirmeye (bunu becerdiği söylenebilir) çalışıyor. Batı emperyalizmi, kendi aleyhine dönecek bir silahın (dindar/kindar gençlik) inşasına ve kullanılmasına asla izin vermez. Bugün gerçek İslamcılar, AKP’yi düşman görüyorlar.  Batı, Arap ülkelerinin müfredatlarında büyük bir değişime giderek “Cihad” gibi derslerin okutulmasının önüne geçmeye çalıştı. “4+4= İnşallah 10” anlayışına karşı büyük bir savaş verdi, veriyor. Arap okulları, müfredat ve ders kitapları, 1990’ların başlarından bu yana “Piyasa İslamı” doğrultusunda “reform”dan geçirilmektedir. Türkiye’de de olan budur ve Erdoğan’ın zaman zaman yaptığı duygusal çıkışlar (dindar/kindar gençlik, İmam-Hatiplilerin geçmişte yaşadıkları sorunlar vs.), Milli Görüş geleneğinin onun üzerinde bıraktığı derin izlerin kendini bir biçimde belli etmesidir (psikanalitik tez: bastırılanın geri dönüşü) ama bunun hiç önemi yok. Erdoğan, İslamcı bir figür değildir. Arap ülkelerinin modeli değil, Arap ülkelerindeki “Piyasa İslamı”nı savunan yüksek teknolojiye uyarlı orta sınıfların, yönetici elitin, sermaye sahiplerinin idolüdür. Arap emekçiler, sıradan Müslümanlar, ezilen Arap halkları için Erdoğan, anti-emperyalist bir figür değildir.  

O halde, bu teklif, eğitimin “Piyasa İslamı” rotasındaki yapısal dönüşümünün bir adımıdır. Ama bu sahte kavgayı-sahtedir çünkü biçimsel/tekniktir- TÜSİAD kazanacaktır. Yani beyaz ve yeşil sermaye grupları arasında bir anlaşmanın olması için birileri onlara direktifler verecektir.  AKP, yakın zamanda siyaset sahnesinden (DP, AP, ANAP, DYP vd.) silinip gidecektir ama TÜSİAD kalacaktır. TÜSİAD’ın “Açık Toplum” anlayışı konusunda AKP’ye en büyük eleştirisi, onun “Total Toplum” anlayışını fazlaca uygulamasıdır. Sorunun belkemiği burasıdır. Erdoğan sonrası bir AKP resmi çizilmiş değil ama yapı iyice neoliberalleştirildikten sonra yeni aktörler, siyaset sahnesi için ABD ve AB’den icazet alacaktır.

Sonuç olarak, Eğitim Sen, teklife ilişkin bu tartışmayı ya asıl güzergahına oturtmalı ve “Piyasa İslamı”na da “neliberal eğitim”e olduğu gibi karşı çıkışını çok daha etkili bir biçimde göstermelidir (bunun için öncelikle eğitimde sloganlaştırdığı kavramların içini doldurmalıdır) ya da yenilen ordular gibi bir süre geriye çekilip yenilginin nedenlerini iyice düşünüp kendini yeniden ve daha güçlü tahkim etmelidir.  


2232 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı