eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Asistan meselesi
01/02/2013

Ankara Üniversitesinde on bir yıl asistanlık, daha doğrusu Araştırma Görevliliği (Arş. Gör.) yaptım. Kolay gibi görünen ama oldukça zorlu bir süreçti. Adı üstünde, araştırma görevliliği, yani görevim araştırma yapmaktı. Ama yıllarca araştırma görevliliği dışında birçok iş yapmak zorunda kalıyorsunuz. Deneyimle sabit. Araştırma görevlilerinin yaptıkları işleri tek tek sayalım: Tez yapma, hocasının saha araştırmalarına yardımcı olma (anket oluşturma, anketörlük yapma, verileri bilgisayara girme, onları analiz etme vs.), sınav gözetmenliği, sınav kâğıdı okuma ve notları sisteme girme, onların sonuçlarını ilan etme, öğrencilerin her türlü sorunuyla ilgilenme, çok sayıdaki idari görev (program, ders, çeşitli idari işler, protokol, çeşitli organizasyonlarda görev alma vs.), hocasının yerine ders girme, hocası için ders hazırlama, bölüm kurulunun verdiği çeşitli akademik işleri yerine getirme, hocası veya fakülte yönetimi için çeviri yapma…

Bu listede olmayan daha pek çok işi (hocasının özel işleri/ev-çanta taşıma, odasındaki kitaplarının tozunu alma, onun kitabını yeni baskı için hazırlama, internette onun için bir konuyu araştırma vs.) saymaya gerek yok. Yani, araştırma görevlileri, araştırma, kendini geliştirme, görgü ve bilgisini artırma dışında her türlü angaryaya koşuluyorlar. Mevcut YÖK Yasasının 33/a maddesi Araştırma Görevliliğini şöyle tanımlamış: “Araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır. Bunlar ilgili anabilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, Bölüm Başkanı, Dekan, enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürünün olumlu görüşü üzerine rektörün onayı ile araştırma görevlisi kadrolarına en çok üç yıl süre ile atanırlar; atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer.” Araştırma, inceleme ve deney kelimelerinin altını ben çizdim. Araştırma Görevlilerinin yaptıkları çoğu işin araştırma, inceleme ve deneyle ilgili olmadığı açık. Fakat araştırma görevlileri yine de baskı, keyfi kararlar ve akıl almaz ayak oyunlarıyla sindirilmekte, eşine rastlanmayacak uygulamalarla susturulmaktadırlar. Çürüyen üniversite yönetimleri, araştırma görevliliği kurumunu da çürütmeye çalışıyor.  

Akademik hayat ve araştırma görevliliğiyle bağdaşmayan angarya sonucu araştırma görevlileri ne tezlerini zamanında tamamlayabiliyor ne de kendilerini doğru-düzgün geliştirebiliyorlar. Yüksek lisans veya doktora programından atılıp işini kaybedenlerin sayısı hiç de az değil. Haliyle son dönemlerde, iş güvencesi, araştırma görevlilerinin başında demoklesin kılıcı gibi durmaya başladı. Geçmişte, benim gibi araştırma görevlileri 33. maddeden atanır ama her üç yılda bir yaptıkları çalışmalar dikkate alınarak atamaları yenilenirdi. Doktora tezini tamamlayan araştırma görevlileri genellikle bulunduğu bölüme yardımcı doçent olarak atanırdı. Bu, yerine getirilen, getirilmesi beklenen akademik bir teamül idi. Son yıllarda artık araştırma görevliliği, kadrolu bir iş değil. Araştırma görevlileri öğrenci-asistan konumuna benzeyen bir pozisyonda 50/d maddesi üzerinden atanmaya başladılar. Her üniversite bu maddeden atadığı araştırma görevlilerine bu posizyonu bir burs gibi kullandırtmakta, süresi içinde tezini bitiremeyenlerin üniversite ile ilişiğini kesmekte, süresinde tezini bitirenleri de, eğer canı veya keyfi isterse 33. maddeye almaktaydı. 

Son dönemde İTÜ’den 60’ın üzerinde araştırma görevlisinin işine son verildi. Gerekçe olarak da onlara süresi içinde tezlerini tamamlayamadıkları söylendi. Ama kimi araştırma görevlileri, eğer yönetim insiyatif almışsa, 33. maddeye geçirildi. Fakat asıl sorun, yeni YÖK yasasından sonra yaşanacak gibi. Bilindiği gibi Bologna Süreci, öğretim üyeliği ve yardımcılıklarının iş güvencesini akademik performans ve proje konusundaki girişimcilik üzerinden değerlendirilmesini öngörüyor. Bu, akademinin bilimsel esaslardan ziyade piyasaya yönelik girişimciliğe göre ölçülmesi-değerlendirilmesi demek. Yeni yasayla birlikte büyük bir ihtimalle çok sayıda araştırma ve öğretim görevlisinin işine son verilecek ya da bu insanlar, taşradaki ‘adı var kendi yok’ tabela üniversiteleri için rotasyona tabi tutulacaklar.

Geçmişte, yani YÖK öncesinde asistanlık kurumu vardı. Asistan, belli bir hocanın yanında pişer; sadece onunla çalışır ve doktora tezini tamamladıktan sonra, hocasının da olur vermesiyle öğretim üyeliğine adım atardı. Klasik usta-çırak ilişkisiydi bu ama yine de en azından asistana, akademinin kaynağı gözüyle bakılıp değer verilirdi. Son zamanlarda bu kurum olduğu gibi değişti; asistana araştırma görevlisi dendi ama neyi araştıracağı bile yukarıdan belirlenmeye başladı.

Araştırma görevlileri mutsuz, çünkü iş güvencesi, angarya, keyfi yönetici kararları, ideolojik değerlendirme gibi sayısız sorunla boğuşmaktalar. Bu yüzden İTÜ örneğinde olduğu gibi ayaktalar ve direniyorlar. İstedikleri, iş güvencesi, doğru düzgün araştırma, inceleme ve deney yapma imkânı, keyfi kararlara son verilmesi, üniversitelerin bilim ve demokrasi esaslarına göre yönetilmesi.



2118 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı