eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Eğitim Sen’li öğretmen ya da Serdar Dikkatli olmak!
06/06/2012
Kemal İnal 1993 yılından bu yana, o zaman adı Eğit Sen olan sendikamız Eğitim Sen’de birçok öğretmeni tanıma fırsatım oldu. Ama onca deneyim, fırsat, ilişki ve mücadelenin verdiği tanıma imkânına karşın “kimdir Eğitim Sen’li öğretmen?” diye sorulsa, bütün tecrübe ve tanıklığa karşın yine de bu yanıtlanması zor bir soru olurdu. Zira Eğitim Sen’li öğretmenleri yatay ve dikey kesen bir sürü ilişki, onları hemen yanı başındaki öğretmenlerden oldukça farklılaştırmaktadır. Politik gruplaşma, kişisel özellikler, karakter, hemşerilik, aynı okulda görev yapma, cinsiyet, yaş, deneyim gibi bir sürü farklılaştırıcı etken söz konusudur Eğitim Sen’li öğretmen için. Ne var ki, her şeye rağmen bir Eğitim Sen’li öğretmen tipolojisi kurmak mümkün. Çünkü bir Eğitim Sen kimliği vardır ve bu kimliğin taşıyıcıları öncelikle öğretmenlerdir.  Eğitim Sen’i diğer sarı, düzene yamanmış, iktidar yanlısı, reformist ve faşist kamu çalışanları sendikalarından ayıran nitelikler, aynı zamanda Eğitim Sen’li öğretmeni diğer sendikalı öğretmenlerden ayıran niteliklerdir. Bu nitelikleri şöyle sıralayalım: 1) Mücadele deneyimi: Eğitim Sen’li öğretmen, her türlü haksızlığa, eşitsizliğe ve adaletsizliğe direnen öğretmendir. Eğitim Sen’li öğretmen “söylenmez söyler”, “tepkiyle yetinmez direnir”, “eleştiriyle kalmaz gereğini yerine getirir”. Herkes görür ama o gözlemler. Tepki değil, direniştir onun yanıtı. Mücadelenin hakkını verir. O yüzden içi rahattır. Derdi basitçe eğitim değil, kapitalizmdir. Eğitim Sen’li öğretmen, eğitimin sorunlarının çözümünün siyasal çözümlerden geçtiğini iyi bilir. Bundan dolayı mücadelesini, pedagojik alandan politik alana, politik alandan pedagojik alana taşır. Çünkü pedagojik olan politiktir. 2) Örgütlenme yeteneği: Eğitim Sen’li öğretmen, demokrasinin örgütlü güçle gerçekleşeceğinin bilincindedir. Sıra dışı bir inadı, direngen bir tabiatı, ileriye umutla bakan yapısı, sağlam bir kişilik ve karakteri vardır. Öğrencilerini eğitirken dünyayı örgütlediğinin bilincindedir. Kullandığı kelimeleri, özgürleşme yolunda kurtuluşun gerçekleşmesi için özenle seçer. 3) Dünyayı okuma: Eğitim Sen’li öğretmen, diyalektik mantık ve yöntem gereği, karşıtların ilişkisinin yeni bir çözüm (dünya, ilişki, yaşam tarzı, toplum vs.) olacağını bildiği için tüm analizlerini ülke bazlı değil, dünya ve sitem temelli yapar. Ama ülkesinin yerel deneyimlerini de önemser. Derslik içindeki öğrenci hallerinin, idareci-öğretmen hiyerarşisinin ya da müfredat ve ders kitaplarındaki merkeziyetçi zihniyetin nedenlerini ve kaynaklarını öğrenmenin bir dünya okumasından geçtiğini iyi bilir. Bu anlamda kullandığı dil, aşırı politikleşmiş olsa da, gereklidir. Çünkü pedagoji, asla sadece pedagoji değildir. 4) Bilinç: Bilgi(lenme) kendi başına bilinç yaratmaz. Mao’nun belirttiği gibi teori ve pratik birliktedir. Kimi zaman teorinin kendisi pratik, pratiğin kendisi teori olur. Enformasyon (Bilgi) Çağı diye tabir edilen kapitalizmin yeni küreselleşmiş aşamasında (neoliberal kapitalizm) bilgiden çok bir şey yok ama bu bilgilerin çoğu iktidar merkezlerinin ürettiği yabancılaştırıcı, uyuşturucu, mistikleştirici, gayri insanileştirici bilgilerdir. Eğitim Sen’li öğretmen, bu uyuşturucu bilgi çöplüğünde öğretmeni, öğrenci ve velisini özgürleştirecek bilgileri edinmek ve aktarmak için olağanüstü gayret sarf eder. Bu konuda bilim gibi/kadar hayatın içinde sıradan ilişkilerin ürettiği bilgi ve enformasyonu da beceriyle kullanır. Beceriyle kullandığı için bugün Eğitim Sen, bir okul (ekol) haline gelmiştir. Başka sendikalar iktidarın attığı kemiklerle yetinirken, o eğitim emekçileri için en güzel ve doyurucu sofraların kurulması gerektiğini iyi bilir. Eğitim Sen ve onun örgütlü öğretmeni artık yerli bir alternatif öğrenme kaynağıdır. Eğitim Sen’li öğretmen, öğrenirken öğretir. Onun için her ders(lik) bir demokrasi mücadelesi mekânıdır. Bu mücadele topyekun, sürekli ve her an ve mekânda etkilidir. Öyle Eğitim Sen’li öğretmenler vardır ki, sağlıkları elden gitse, özel hayatları kalmasa, aile ilişkileri sekteye uğrasa da bu alternatif öğrenme deneyimini kendi kişilikleri temelinde çevrelerine inanılmaz biçimlerde sunar ve örneklerler. Eğitim Sen’li öğretmen kör bir dinamit değil, güçlü bir tohumdur. Bu noktada somut bir örnek vereyim: Gebze’de öğretmenlik ve sendikacılık yapan Serdar Dikkatli, bıkmadan, umudu hiç kaydetmeden, biteviye koşturan tipik bir Eğitim Sen’li emekçidir. 1700 fabrikanın bulunduğu, nüfusu 41 ilin nüfusunu aşan, proletaryanın yerleşik olduğu bir şehirde öğretmenlik yapmak hiç de kolay olmasa gerek. Ama Serdar’ın lügatinde zor diye bir şey yok. Çünkü Serdar, bir yandan BİLKAR adında kurmuş oldukları kültür-sanat merkezini çekip çevirir, orada yoksul işçi çocuklarını sanat-kültürle tanıştırır. Öte yandan, sendikanın şubesinde yöneticilik yapar, öğle tatillerinde herkes yemek yerken o sendikaya yeni üyeler kazandırmak ve sendikayı anlatmak için okulları dolaşır. Evet, ama yetmez; fabrika direniş, işgal ve grevlerinde yerini alır. Çok daha önemlisi, hiç asılmayan, aksine hep gülen yüzüyle insanlarda bir umut olur. Sanki Serdar’ın sinirleri alınmıştır. Serdar, Sartre’ın dediği gibi, angaje bir aydındır. Angajmanı halktır. Derdi halktır. Umudu halktır. Başka da bir derdi yoktur.  Serdar ve çevresindeki genç öğretmen yoldaşları (tanımaktan onur duyduğum Hatice, Şükran, Özgür, Cüneyt, Güngör, Yıldırım ve daha niceleri) çeşitli yerlerden temin ettikleri eşyaları (kırtasiye malzemeleri, eski elbise, erzak,  kurban eti vs.)  yoksul öğrencilere dağıtırlar. Hatta işsizlere iş ayarlamaya çalışırlar. Kültür Merkezini (BİLKAR) bir tür Halk Eğitim Merkezi gibi çalıştırırlar. Ve daha bunun gibi birçok şey yaparlar. İlginçtir, BİLKAR’ın faaliyet gösterdiği iş hanı, Serdar ve ekibi geldikten sonra halktan ailelerin daha rahat girip çıktığı bir yere dönüşmüş. Hatta kentte ayakkabı boyacılığı yapan fakir çocuklar akşamları getirip sandıklarını BİLKAR’a bırakırlarmış. ÖSS sınavlarına girip de işi biten gençler kitaplarını Serdar’ın kültür merkezine bağışlıyorlarmış. Serdar, sadece gençlerle ilgili değil; gidip Darıca Huzurevindeki yaşlıları kendi düzenledikleri konsere getiriyormuş. Direnişçi işçilere dayanışma tiyatroları oynuyorlarmış. Ve daha bir sürü faaliyet. Bütün bunları yapan bir Eğitim Sen’li öğretmen. Elbette onun çevresinde yer alan bir avuç insan. Bunun adı, demokratik örgütlenme. Hiyerarşi yok, baskı yok, sen-ben yok. Ve yarin yanağından gayrı her şey ortak; umut da ekmek de. Günde çok sayıda telefon görüşmesi yapan, BİLKAR’da bardak yıkayan, yerleri süpüren, camları silen de Serdar; okulda öğretmenlik, sendikada yöneticilik yapan da Serdar. Eğitim Sen’li öğretmenlerin çoğu böyle olsa gerek-ya da böyle olmalı. Geleceğin Türkiye eğitim tarihinde Eğitim Sen’li öğretmenler herhalde bir başka biçimde kayıt altına alınacaktır. Belki bu yazı da böylesine bir kayıt olarak okunabilir.


2102 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı