eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Bir okul kendini nasıl pazarlar?
08/11/2011

8 Kasım 2011 BirGün 

Yakın zamanlarda Ankara’da bir özel okul açıldı. Sınav Koleji. Bu okul üç kademeliymiş: anaokulu, ilköğretim ve Anadolu-Fen Lisesi. Paralı, ücreti oldukça yüksek ve kendini epey de saygın gören bir okul. Üst sınıf kökenli çocuklara yönelik. Adından da anlaşılacağı üzere, derdi, üst sınıf kökenli, paralı, yüksek statülü aile çocuklarına kaliteli eğitim vermek. Bu okul yaz aylarında gazetelere reklam verdi. Elime geçen bir gazetenin tam sayfasında yer alan reklam metni, bir neoliberal okulun nasıl pazarlanacağına ideal bir örnek oluşturuyor. Önce, reklam metininde neler var ona bakalım:

 

  1. Okulun yeri: Elbette Ankara’nın en saygın, oldukça kolay ulaşılabilen bir bölgesinde yer alıyor bu okul. 40.000 metre karelik kampusunda yok yok: çeşitli bitki ve evcil hayvanlarla iç içe oyun ve hobi bahçeleri vs.

  2. Otelcilik kısmı: Spor salonu, yüzme havuzları, buz pisti, basket ve futbol sahaları, çim alan, spor simülatörleri, amfitiyatro, gösteri merkezi, sinema salonu vs.

  3. Öğretim mekanları: Fen dersleri için 9 ayrı laboratuar; sanat atölyeleri, sahne sanatları ve müzik salonları, kulüp ve proje odaları, animasyon ve çizgi film stüdyoları.

  4. Bilgilenme ve erişim: “Büyüleyici” Bilim ve Teknoloji Müzesi, Gözlem Evi, dijital kütüphane, Bilgi Erişim ve Medya Merkezi, simülatörlü öğrenme alanları.

  5. Öğrenme: Aktif öğrenme yöntemine uygun, ileri teknoloji ile donatılmış akıllı ve şeffaf sınıflar; biri akıllı çift tahta, hareketli masa ve koltuklar, aktivite tezgahları, kitaplıklar, doküman kamera, tablet pc, oylama kumandaları.

  6. Öğretmenlik: Her sınıfa 2 öğretmen, “mentör öğretmenlik sistemi” ve yaparak-yaşayarak öğrenme için her derse özel, laboratuar niteliğinde tematik dersler.

  7. Zeka: Her öğrencinin bir zekaya sahip olmasından hareketle çeşitli fiziki donanım ve sosyal altyapı.

  8. Beslenme: Geniş, kaliteli ve hijyenik yemek servisi, kantin ve kafeteryalar.

  9. Diploma: Hem içeride hem de yurt dışında geçerli diplomalar.

  10. Dil: “Native speaker” öğretmenler eşliğinde en üst düzeyde İngilizce öğretimi, “The Language School.”

  11. Ödev: Dershane, özel ders ve ev ödevini ortadan kaldıran ek ders, etüt ve sınavlara hazırlık programları; spor, kültür ve sanat etkinlikleri için 40’ı aşkın kulüple “After School” uygulaması.

  12. Sınav: Çok bilinen CITO ile ortaklaşa düzenlenen/yürütülen profesyonel ölçme-değerlendirme, rehberlik ve akademik danışmanlık; “SınavNet k12” sistemi ile ders-başarı takibi.

  13. Kadro: (bu son cümleyi olduğu gibi aktarıyorum reklam metninden) “25 kişilik akademik komisyon tarafından seçilmiş; öğretmenliği “adanmışlık” olarak gören, yeniliğe ve teknolojiye açık, alanının en iyisi, özverili, iletişim becerisi yüksek, eğitim tutkunu, “EĞİTİM DELİSİ” bir kadro…”

Bu reklam metni, tam bir deha örneği. Elbette piyasa ilişkileri açısından. Pazarlanan bir eğitim var bu okulda. Bir meta, çok pahalı bir mal-hizmet olarak. Okulun derdi, topluma yararlı bireyler yetiştirmek değil. Reklam metninde böyle bir bilgi yok. Oldukça kaliteli bir eğitim vaat ediyor. Ama ücreti de çok yüksek. Okula kayıt ücreti dışında velileri çocukları üzerinden parasal olarak tırtıklamak için bir dolu hizmet söz konusu. Bu okul, tam bir hiper market gibi; harcamaya ama mütemadiyen harcamaya çağırıyor sizi. Ücreti yüksek olduğu için üst sınıf kökenli çocukların bu okulda alt sınıf kökenli çocuklarla yan yana, iç içe gelme ihtimali sıfır. Dolayısıyla sınıfsal yeniden üretimde alt sınıfların “düşük kültür”, “genetik yapı” (zeka vs.) ve “geri davranış ve tutumları”nın bu okulda olması mümkün değil. Bu okul tam bir bariyer; zengin ve yoksullar arasında bir duvar. Üst sınıf kökenli çocuklara steril bir pedagoji vaadi var reklamda. Okul, uluslar arası olduğuna vurgu yaparak da küreselleşmenin fena halde farkında olduğunu söylüyor bize. “İleri”, “kaliteli”, “çağdaş” sıfatları size sunulan eğitimin bağlamını gösteriyor. Bu okul aslında son derece “teknik”; ileri teknolojiyi kutsayan bir söylemi var. Her öğrenciye “genel” değil, “özel” bir varlık gibi davranılacağını ifade ediyor. Paralı velilerin arayıp da bulamadığı bir şey. Yurt dışı uzman, uygulayıcı ve otoritelere (native speaker, mentör, After School, CITO vd) yapılan vurgunun amacı, çocuğunuzun küreselleşmiş bir dünyadan (aslında Batı’dan) kopuk değil, onunla entegre olarak eğitileceğidir. Bir de “eğitim delisi” kadro; burada eğitim delisinden kasıt, üç kuruşa suyu çıkarılacak eğitim emekçileri; bunlar, şımarık, paralı, son derece egoist ve kendini dünyanın merkezi sayan zengin bebelerin bin türlü nazını çekecek, gazını çıkaracak ve de onları pohpohlayacak kadar eğitim delisi bir kadroyu oluşturacaklardır herhalde.

 

Sınav Koleji, tam bir neoliberal okul. Şimdiden Ankara’da efsaneleşmeye başlayan bir okul. Efsaneleşmeye başladı, zira ne kadar ileri imkan ve donanım (siz bunları “pedagojik numara” diye okuyun) varsa, okulun içine boca edilmiş. Ama hedefi olan bir okul; hedef de elbette sınavlarda (adı da bunu çağrıştırıyor zaten) yüksek puan alıp kaliteli okullara girecek, cin fikirli, piyasaya bir yırtıcı leopar hızında dalacak bireyler yetiştirmek. Bu okulun demokrasi, toplumsal yarar, bilimin gelişmesi, yoksulluğun yok edilmesi yolunda pedagoji gibi bir derdi yok. Aksine, tümüyle elitist bir pedagojiden bahsediyor. Kamusal eğitimin bu reklam metninde esamisi elbette olamaz. Olamaz, çünkü bu okulun varlık nedeni, kamusal eğitimin çökertilmesidir. Kamu okulları bilerek ve isteyerek sefalet içinde bırakılırken, bu “özel” (burjuva bireyine özel) okullar gittikçe daha çok model olarak sunulmaya başlanıyor. Sadece bir model değil; bir çıta, seviye ve kalite göstergesi olarak da. Belirli güçler de alttan alta, incelikli bir gizli müfredatla, bu özel okulları gözümüzün içine sokarak devletin artık kamusal eğitimden çekilmesini; kamunun tümden bu türden özel eğitimi ve okulları desteklemesini istiyor. Zaten başbakanımız da 2003’de İMKB’de yaptığı bir konuşmasında, eğitimi süreç içinde tümüyle özel sektöre bırakmak istediklerini söylemişti. Gidilen nokta bu. Bu nokta, felaketin başladığı, toplumsal eğitimin bittiği yerdir.



31691 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı