eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Kemal İnal
inalkemal@gmail.com
Eğitimin değişen anlamı: Ekleyerekten eksiltmek
21/08/2012
Eğitimin değişen anlamı: Ekleyerekten eksiltmek  

Geçmişte eğitimden, daha doğrusu okul eğitiminden beklenen pek fazla bir şey yoktu. Biraz okuma-yazma, biraz da oturup kalkmayı öğrenme. Meslek öğretimi, okulun işi olarak görülmezdi. Onun için bir zanaatkârın yanında çıraklık yapmak yeterliydi. Veliler, okul kapısına geldiklerinde öğretmenden tek bir şey isterlerdi: Çocuğum “adam” olsun. Burada adamlıktan kasıt, büyük bir insan olmaktan ziyade, çevresine (öncelikle yakın çevresine) faydalı olmaktı. Veli, okul eğitimine çocuğunu bir sermaye veya yatırım yapacak bir kapı olarak bakmazdı. Bu anlamda geçmişte, okul eğitimi piyasa ilişkileri dışında bir işleve sahipti. Toplum içinde yükselmenin yolu okuldan değil, piyasadan (ticaretten) geçerdi. Veli, “eti senin, kemiği benim” derken, okul öğretmenlerine tam bir güvenle bağlıydı: Öğretmen yanlış yapmazdı, çünkü o, kutsal bir meslek icra ederdi!
Bu anlayışa kabaca geleneksel eğitim denirdi. Okulun işlevi, geleneğin aktarımı ve kültürel sosyalleşmeyle sınırlıydı. Fakat 1789 Fransız Devriminden sonra okul eğitimine başkaca işlevler yüklendi. Devlet, okulun tek ve baskın sahibi oldu. O halde okulda ve eğitimle nasıl bir yetiştirileceğini devlet belirleyecekti. Milli eğitim böyle şekillendi. Ulus-devlet okulu devlete itaatkâr yurttaş yetiştirecekti. Ardından kapitalist devlet, eğitime yeni bir işlev yükledi: (Kapitalistlerin talep ettiği) işgücünün yetiştirilmesi. Bu, liberal dönemde olduğu kadar neoliberal dönemde de devam ediyor. Yalnız liberal dönemde görece ulusal burjuvazinin bir yerli işgücünün yetiştirilmesi talebi vardı. Şimdi ise, uluslar arası çalışan kapitalist şirketler, talep ettiği işgücünü ayrıntılı bir şekilde tanımlıyorlar. Örneğin, TÜSİAD 1990’ların başından bu yana yazdırdığı 14 tane eğitim raporunda bu nitelikleri ayrıntılı olarak tanımlamıştır. AKP, bu raporları dikkate aldı.  Dahası, büyük burjuvazi, kendi yanında çalışacak işgücünü yetiştirecek olan kendi okullarını kurdu.  
Bugün okul eğitiminden beklenen belli bir işgücü formasyonudur: Beceriler (iletişim, liderlik, takım çalışması, dili etkili kullanma, kendini pazarlayabilme vs.); proje yapma yeterliliği; performansını sürekli yükseltebilme potansiyeli; esneklik (değişen şartlara uyum sağlama); yüksek verimlilik ve etkililik. Bunlar artırılabilir. Dikkat edilirse, buradaki tanımın öznesi bireydir. Artık neoliberal eğitim sadece ve sadece bireye, onun bireysel nitelikleri bağlamında sesleniyor. Ondan esnek olmasını, becerilerini artırmasını, piyasadaki yüksek rekabet şartlarına uyarlanmasını istiyor. Yani, piyasa şirketler üzerinden okul eğitimine hep görevler yüklüyor. Seslenmede toplumsal bir değer veya boyut yok. Gerçi eğitim-demokrasi, eğitim-eşitlik vs. ilişkisinden bahsediliyor ama buradaki bahiste şekilsel bir durum var. Öze ilişkin bir talep yok. Okulda demokrasi, mesela kol, kulüp veya topluluk çalışmalarına, sınıf başkanı veya öğrenci temsilcisi seçimine indirgenerek prosedürel bir anlayışla ele alınıyor.   
Yani, günümüzde okul eğitimi hızlı değişim süreçlerinin (teknolojik yenilenme, küreselleşme vs.) tümüyle belirlemesi altında. Herkes artık eğitimi, yüksek bir insan sermayesine sahip olmanın etkili bir yolu olarak görüyor. O yüzden okulların, özel eğitim kurumlarının, vakıf üniversitelerinin, dershane ve etüt merkezlerinin sayısı hızla artıyor. Bu okullarda gelenekler, yerel ve ulusal değerler, lokal öğrenme biçimleri, bölgesel bilgiler hiçbir şekilde kabul görmüyor. Bunlar, postmodernizmle birlikte her ne kadar piyasada bir parça görünürleşse de, etkili, verimli ve küresel eğitim mantığı içinde bir rol ve öneme sahip değil. 
Öte yandan, neoliberal kapitalizm öğrencileri okul eğitimine giderek daha fazla yabancılaştırıyor. Öğrenciler, yarış atına çevrilmenin verdiği stres ve gerginlikle, dersleri, kitapları, öğretmenleri, okul sıralarını, geleneksel öğrenme ortamlarını artık daha az seviyorlar. Okul içi birçok sorun (ezber, kopya, çetecilik, dersi kırma, devamsızlık, uyuşturucu, darp, anadilini etkili kullanamama, kompozisyon yazamama vs.), bu yabancılaşmanın göstergeleri olsa gerek. Bu böyle çünkü okul, tam bir alışveriş yerine döndü. Okul, artık bir piyasadır. Bilgi ve becerilerin satıldığı bir piyasa. Veli okula para ödüyor, karşılığında da çocuğunu yarışta öne geçirecek bilgi ve beceri talep ediyor. Fakat velilerin eğitim harcaması sadece okul boyutunda kalmıyor ve fakat sonrasına da uzuyor (dershane, etüt merkezi, özel öğretmen, çeşitli materyaller, dil kursları vs.). O halde günümüzde eğitim, ciddi bir yatırım ve hesap işine dönüşmüş durumda. Belki çevrenizden işitmişsinizdir: Bazı veliler günümüzde en iyi yatırımın eğitim olduğunu söylüyorlar. Borsa, tahvil, arsa, daire vs yerine eğitime yatırım! 
Bu durum, eğitimin ve okulun iyice kapitalistleştiğinin net bir göstergesi. Rousseau, eğitimin bir eksiltme süreci olduğunu söylemişti. Uygar eğitim, çocukta var olan doğal bir takım değerleri eksilttiği için iyi değildir. O halde doğal eğitime dönülmelidir. Locke, aksine, uygar eğitimin bir ekleme süreci olduğunu ileri sürmüştü. Başlangıçta zihni boş olan (tabula rasa) çocuğu, bir balmumu olarak şekillendirme görevi ebeveyn ve öğretmene aittir. Modern okul, çocuğa birçok şey katar. Günümüzün kapitalist okulları, çocuğa bir şey ekliyor mu yoksa ondan bir şeyler eksiltiyor mu? Bu zor bir soru. Okula başlayana kadar çocukta pek fazla bir bilgi oluşmaz. Olan da sıradan, günlük hayat bilgisidir. Fakat asıl sorun, sonradan verilen bilgi ve kazandırılan değerlerin bir türlü istediğimiz insan tipini yaratamaması değil midir? İnsanlık tarihinde, doğru düzgün okul eğitimi almasa da en komple (politeknik) yetişmiş insanları okuldan değil, pek ala okul dışından çıkabilmiştir. Örneğin, mimar, mühendis, mucit, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş ve ressam Leonardo Da Vinci gibi insanlar. Nice halk bilgesinin yetişme sırrı, baskıcı bir kurumun dışında özgürce öğrenebilmesinde yatar. Einstein böyle bir örnektir. Yunus Emre de öyle. Filozofların çoğu da. 
Yine de okula ihtiyacımız var. Ama içinde verilen eğitimi sorgulamak kaydıyla. Bir anne-baba, okul kapısından içeri girdiğinde, çocuğunun ne kadar çok şey öğreneceğini değil de, öğreneceği şeyin çocuğunun hangi işine yarayacağını düşünüyorsa, oradaki eğitimi piyasa ilişkileri kirletmiştir. Hele bazı veliler, çocuklarının zeki çocuklar sınıfında, kaliteli bir öğretmen tarafından, tam donanımlı bir derslikte öğrenim görmesini istiyorlarsa, orada artık kapitalizm eğitimi muhakkak kirletmiştir demektir. İnanın, böyle bir eğitim alan çocuk, artık insanlıktan çıkma sürecine girer. Çünkü yanındakini hep yok edilmesi gereken bir rakip olarak görecek ve fakat ona insan olarak bakmayacaktır. Böylesi bir eğitim, güya ekledikçe (Locke) hep eksiltecektir insanı (Rousseau).     

                
       
      


2385 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi? - 06/07/2013
Erdoğan’ın besmelesi, Gezi’nin Twitter’ı: İyi de bu neyin nesi?
Bir politik rönesans olarak Gezi - 29/06/2013
Bir politik Rönesans olarak Gezi
Vehim - 22/06/2013
Vehim
Taksim direnişinin içini boşaltma - 13/06/2013
Taksim direnişinin içini boşaltma
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço - 08/06/2013
Taksim Gezi Direnişi-Erken bir sosyolojik bilanço
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi - 15/03/2013
Kürtçe öğrenen Diyarbakır polisi
Milli korkumuz matematik - 08/03/2013
Milli korkumuz matematik
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü - 04/03/2013
Öğretmenin sınıftaki özgürlüğü
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi? - 22/02/2013
Türkiye’de eğitim nasıl neoliberalleştirildi?
 Devamı